21.09.2011

Sinsi pislik lanet düşman; sevgilinizin arkadaşı!

Sevgilisi olan erkeklerin arkadaşı olmaması gerekli, yani özellikle o sevgili benim sevgilimse. Benim arkadaşım olabilir, çevrem hatta çok olabilir, canım istediği zaman dışarı çıkabileyim, fink fink gezeyim, flört bana serbest olsun, ama sevgilim evde dursun, her şeyi, hayatı, canı, kanı ben olayım istiyorum çok mu zor yani bu ütopyam… Sevmiyorum sevgilinin yanında dolanan parazitleri, ne kötülük geliyorsa onlardan geliyor zaten mendebur suratlı işemik tipliler! Bildiğin tehlike bence, çünkü kabak gibi belli olan bir gerçek var ki; siz geçicisiniz o arkadaşlar her daim kalıcı, siz yeni gelensiniz onlar demirbaş. Siz onların arasını bozmaya çalışırsınız, arası bozulan siz olursunuz.

Kötü Bakteri Gibi Kötü Kanki
Her erkeğin hayatında muhakkak kötü bir erkek arkadaş mevcuttur. Bu arkadaş evliliğe inanmaz, free takılır, muhakkak bekâr evi vardır ve bu bekâr evine sayısız bekâr kadın getirir. Ve her ne hikmetse bu bekâr evinde plazma kocaman bir tv ve bir adet PES mevcuttur. Sevgiliniz haftanın üç günü oyun geceleri adı altında bu adamın evine mesken kurmaktadır. Bu berbat arkadaş kadınları yalnızca seks objesi o

larak görür ve muhakkak sizden çok haz etmez. Ağzını yaya yaya “yengeee senin bu sevgilin var yaa” türü espriler yapar durur. Hayır bir de komikmiş gibi sizi her gördüğü yerde aynı şapşallıkları tekrarlar. Ağzına banyo terliği ile çarpmamak için zor durursunuz. Bakışmalarınız hep nefret içeriklidir, askere tekrar tekrar gitmesini, şehir değiştirmesini, hatta ülkeden sürülmesini dört gözle beklersiniz. Ama gelgelelim ki bu adamlar işlerinde başarılı adamlar oldukları için her daim kazanmaya alışkınlardır. Bu tarz adamlara savaş açarken dikkat etmeniz gereken iki husus vardır.

Yapmamanız: Sakın kendi arkadaşınızla tanıştırıp bir yuva kurmasını hayal etmeyin.

Yapmanız: sevgilinize bir PES hediye edin ama sonra onu da kırın.

Depresif Arkadaş
Kötü kanki tipinin başka bir türü olan, her fındığı kıran ama her fındığı kırarken o fındığa aşık olan tiplemesi mevcuttur -ki bu daha tehlikelidir. Her ay sevgilisinden ayrılır ve sevgilinizi arar, muhakkak morali bozuktur, bir ay boyunca ortaya çıkmayan adam bir ayın sonunda "iki tek atıp efkâr dağıtalım" diyerek ortaya dökülür. Bu adamın efkâr dağıtacağı yer meyhane değil 2 metre bacak boyu olan kızların takıldığı mekânlardır.
Siklerini ne kadar çok yere sokarlarsa o kadar uzayacağını düşünürler. Bir de bunların sevgilileri başa bela olur, kızları sevgilinizin telefonundan aradığı için, ya da kapısına sevgilinizle gittiği için bu kızlarla sürekli olarak sevgiliniz uğraşmak zorunda kalır. Kendi ilişkisine bile bu kadar emek vermeyen adam, o dangalak arkadaşının 3 günlük olayına canla başla çalışıp sizi sinir krizlerine sokar!

Yapmamanız: Bu adamın yanına gittiği zaman aman blöf yapıp ayrılacağınızı öne sürmeyin. İki tane sevgilisinden yeni ayrılmış arkadaşı kurtlar sofrasına atmış olursunuz.
Yapmanız: Bir arkadaşınızla tanıştırın, ayrıldığında öteki arkadaşınızla tanıştırın. Böylelikle sevgilinizi değil sürekli sizi arar durur.


Çifter Çifter
Hiç sevilmeyen arkadaş türleridir, lisede üniversitede aynı grupta takılmış o dönemlerden çıkmaya başlayan, rengi atmış alyansla dolanan, hala daha manitanız için evlilik planı yapan iki şeytandan ibarettir. Bunlar genelde aşırı kıskanç oldukları için arkadaşınıza sizi yakıştırmaz, siz arkadaşları için ideal kadın değilsinizdir. Çünkü bu çift arkadaşlar hala daha üniversite yıllarındaki o masum, o içten o her şeyi yapan ama maalesef artık Çanakkale’de falan yaşayan psikopat eski sevgilisinin fanatik taraftarlarıdır. Aradan milyonlarca yıl geçmiş olsa da o kızın yerini hiçbir şey tutmaz. Her buluşmada muhakkak adı anılır o yellozun, bir fotoğraf gösterilir, adamı bir geçmişe gönderirler durup durup…
Yapmamanız gereken: Aman sakın anlattıkları eski sevgili muhabbetlerini ciddiye alıp, o kızı araştırmaya geçmişi didiklemeye kalkmayın. Sonrası hüsran oluyor yaptım biliyorum yani.

Yapmanız gereken: Çiftin kız olanını kendinize çekip sevgilinizin aslında itin kopuğun teki olduğuna inandırmak, artık değiştiğini eski masumiyetinden eser kalmadığını her akşam farklı kızlarla takıldığına inandırmak. Eee malum, kız da kendi sevgilisini koruma altına almak isteyecektir.


Ama tatlım o çok iyi bir kız

Ve işte en tehlikeli ve benim en nefret ettiğim arkadaş türü. Bir kere kız arkadaşta neymiş yahu, ben ki daha annesine tahammül edemezken sen kim oluyorsun da benim sevgilimin yanında fink fink dolanıyorsun. Bunlar bir de yıllardır arkadaşlardır, hep bir savunma hali içerisinde konuşurlar “ya ben onu hiç kadın gibi görmüyorum ehehe” bok görmüyorsun! Muhakkak ki bir sarhoşluk anında en azından bir meme ellemeye varan samimiyetiniz olmuştur. Sürekli yılış yapışlardır birbirlerine karşı, kız ikiyüzlü pisliğin tekidir. Eli kolu hep adamın üzerindedir, iki lafından biri, “ayy biz senelerdir böyleyiz yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez, hatırladın mı yaa bir kere bilmem ne tatilinde böyle ben senin üstüne çıkmıştım ahaha.” Yakınmış arkadaşmış, seni ben bir evin bodrumuna kitleyeyim üstünde oklava kırıp, gün yüzü göstermeyeyim de bir daha yanımda böyle densizce konuşabiliyor musun bakalım sevgilimle!
Bunlar bir türlü ilişki tutturamamış, bir türlü yuva kurmaya meyil edememiş kişilerdir. Siz sevgilinizle en önemli anı yaşarken pat bir telefon gelir "Sevda işte hasta olmuş ona çağırıyor." Sevda zaten hep hastalanır, nasıl hisleri kuvvetliyse bu yellozun tam romantik anda aramayı başarır. Hep başı beladadır, hep bir şeyler için sevgilinizin yardımına muhtaçtır, hep sorunları vardır… Ne zaman ağzınızı açıp bir şey söylemeye kalkarsınız, adam şap diye o lafı yapıştırır “Ama tatlım o çok iyi bir kız, seni de çok seviyor” O iyi kızın bacaklarını diz kapaklarından kırıp, adamın götüne sokmak için kendinizi zor tutsanız da bi durun bi sakinleşin.

Yapmamanız gereken: Adamı kıza karşı doldurmayın, bir işe yaramıyor. Kıskançlık krizine de girmeyin, bunca sene olmamış bu saatten sonra hiç olmaz ama sinek küçük mide bulandırıyor.

Yapmanız gereken: Ona en kral maço erkeği ayarlamak, onunlayken gelsin sıkıyorsa mıç mıç olsun bakalım sevgilinizle… Pis orospu!

Elele yazımdandı. Bari boşken bunları buraya yerleştireyim :)

19.09.2011

Sakın kaybolma tamam mı?

İnsanın bir kardeşinin olması, bence ona verilmiş en büyük şanslardan biri. En azından benimki öyle, bulaşık ve çöpü kimin dökeceğini hiç düşünmüyorum. Geçen gün ortadan kayboldu ve gerçekten ölüyorum zannettim

Akşam eve yorgun argın geldim, hiçbir ışık yanmıyor evde in-cin cirit atıyor. Kardeşim daha gelmemiş diye hemen bir mesaj attım, “Saat kaç olmuş, 10 dakika içerisinde evde ol, babama söylerim İstanbul’da sabahlara kadar fink fink gezdiğini” diye mesajımı atıp, ablalık vazifemi yaptıktan sonra televizyon izlemeye başladım. Bir saat geçti, iki saat, sonra derken beni aldı bir merak. “Kız korkutulmaktan anlamadı sanırım, bir arayayım” dedim, telefonu kapalı!
İşte şimdi babalardan baba beğenebilirim, gecenin bir yarısı kardeşim ortada yok ve nerede olduğu bilinmiyor.
Hemen bütün arkadaşlarımızı aradım. “Kardeşimi gördün mü”yle cümleye başlayıp, ağlayarak “Allahhımm ben ne yapacağım, kız ortada yok”la bitirerek, herkesi acil durum pozisyonuna soktum. Allahtan çok fazla polisiye dizi izlemişim ki tek tek kağıtlara notlar alarak kendimce kızın yerini bulmak için bir şema oluşturdum.

Kızın son attığı tweet: “Kıvanç bir seks oyuncağı, seks objesi değil, iyi bir oyuncu. Taş gibi iyi bir oyuncu, kasları falan iyi oynuyor uuu yeah beybi.” Facebooktaki son mesaji: “Kuzey’i izledin mi yahu bal gibi olmuş adam, du ben bakkala gidip dönüyorum.” En son onunla telefonda konuşan kişiyeyse, “Abi adam popo yağlarını adonislere koymuş sanırım, bir saniye tatlım, bakkaldayım da bir kola, iki de karbonatlı sakız verir misiniz?” demiş.

O dombik kafa bakkal kardeşimi kaçırdı

Yani suçlu ya bakkal ya da Kıvanç Tatlıtuğ! Kıvanç’ın kardeşimi kaçırma ihtimali sanki biraz zayıf. Konuşmalara bakılırsa hatta bacım adamı kaçırmış, bodruma kilitlemiş, şokella partisi yapıyor olabilir. Ama o bakkal, kesin o kaçırdı kardeşimi, biliyorum o adam kaçırdı en son oradaymış çünkü. Hemen bütün arkadaşları aradım ve adamın evine baskın yapmaya karar verdim.

Bize geldiler hemen yuvarlak masada fikir alışverişi yapmaya başladık. Zaman geçtikçe daha da tedirgin oluyorduk. Bir taraftan biri kardeşimin bütün internet kayıtlarını inceliyor, bir taraftan diğeri beni sakinleştiriyor, biri de bakkalın adresini öğrenmeye çalışıyordu. Ortadaki bütün veriler, suçlunun bakkal olduğunu işaret edince, hemen polisi aradık.
Polisi beklerken ben de babama ne hesap vereceğimi düşünmeye başladım. Bir taraftan da öyle dualar ediyorum ki, “Onsuz yaşayamam ben” diyorum. En kötüsünü düşünüp “Ben öleyim bari” diyorum. Acaba babamı arasam mı, aramasam mı? Zaten çalışmayan beynim şu an hiç çalışmıyor, insanlar bileklerimi falan ovuyor. İnternetten arama bulma kampanyası yapmak için kardeşimin fotoğraflarından seçiyorlar.
Tam böyle kritik bir sinir krizi anında, salona üzerinde pijamaları, gözleri kurbağa gibi şiş bir şekilde kardeşim girdi, “Yaa ses tellerinize küfür edeceğim ama ha, sabahtan beri bir uyutmadınız” diye geçti koltuğa oturdu. “Acıkan var mı? Islak hamburger söyleyelim mi? Şu kumandayı nereye soktunuz?” deyip sakince geçti yerine...
Meğersem ben evde kız kayboldu diye fink atarken, hatun odasında yatıyormuş. Odasına bakmak zerre kadar aklıma gelmedi. Hemen aradık polisi “Gelmeyin, yanlışlık oldu” diye ama iş işten geçmişti kaybolmayan bir kız yüzünden ifade vermek zorunda kaldık. Bir günü de böyle atlattık yani...


12.09.2011

Cana değil mala gelsin

Ev işleri konusunda başarılı bir insan evladı değilim. Bulaşık yıkamaktan nefret ediyorum, çamaşırları yıkayıp asmayı unutuyorum, ütü yaparken ağlıyorum. Yani evliliğe giden kutsal yoluma bir sürü barikat koyuyorum

Kirli sepeti dolup taşmaya başladığı an dedim “Bari şu çamaşırları yıkayayım”, renklerine göre falan ayırıp yerli yerine koyuyordum ki, sevgili “Kotları yıkayacaksan benimkini de yıkasana, cebinde para var ama onu da bi zahmet çıkarır mısın?” dedi. Offlaya pufflaya, “Kendi evinde makine yok mu adam?” diyerek aldım pantolonunu attım makineye. Çamaşırlar bitti bir güzel astım sonra uyumak için tam yatağa gidiyordum ki, sevgili kişisini şeytan mı dürttü ne oldu artık, “PuCCa sen parayı çıkardın değil mi kotun cebinden?” dedi. İşte o an yutkundum, derin nefes aldım, çıkardım mı acaba diye düşündüm, düşünmeme gerek yoktu çıkarmamıştım çünkü. “Ne kadardı para?” dedim, vereceği cevaba göre hayatıma devam edeceğim çünkü “450 TL” deyince, “Haa çıkardım evet, uyu hadi” dedim. Ne yapayım yani, adama “Paralarını yıkadım” desem şimdi bütün gecesi zehir olacak. Bana “Beceriksiz, bir çamaşırları yıkayamadın” diyerek moralimi bozacak. Uyusun gitsin, sabah nasıl olsa yüreğine iner dedim, yattım. Yatıyorum ama bir yandan da vicdanım el vermiyor, kalbim daralıyor, uyku tutmuyor beni. “Bari gideyim de paraları ne haldeymiş diye bakayım” dedim, cebine elimi bir attım, ıykk... Bir kısmı topak topak, param parça olmuş, bir kısmı hala yerinde. Kurtarabildiklerimi masanın üzerine serdim bir güzel. “En azından hepsi gitmemiş” diye sevinip uyumaya devam ettim.

Rüyamda, sevgiliyle banka soyuyoruz, polisler böyle peşimizde. Ben ama nasıl mutluyum, koşarken alacağım ayakkabıları hayal ediyorum. Sonra paraları kuyu gibi bir yere düşürüyorum. Ardından adam beni öldürmek için kovalamaya başlıyor. “Dur, sen sevgilimsin ne yapıyorsun?” falan diyorum ama dinlemiyor resmen silahla peşimde herif. Öyle bir nefes nefese uyandım ki, dedim “Yok bu böyle olmayacak.” O kurutmaya koyduğum paraları aldım, üst üste koydum, sevgilinin uyuduğu yerin yanındaki komidinin üzerine bıraktım. Sonra da masaya bir bardak su döktüm. Böylece sabah uyandığında kendisi dökmüş sansın, kendi haline yansın diye. Bardağı bıraktım, tam yatağa doğru gidiyordum ki, korku filmi gibi bir çift gözün yatağın içinde beni izlediğini gördüm. “Pucca, neden suyu döktün oraya manyak mısın?” dedi. Şimdi burada iki yolum var, ya uyurgezer olduğuma onu inandıracağım ya da şirinlik yapacağım. Uyurgezer olduğumu yemeyecek gibi duruyor, bari beni psikopat sanmasın diye, oturdum anlattım gerçeği.
Önce kalbine iner gibi oldu 1-2 dakika nefes alamadı sanki. Sonra gözlerimi monçiçi gibi açıp, “Özür dilerim, gerçekten bilmeden yaptım” deyince yumuşadı, biraz da uyku sersemliğinin etkisiyle “Bir dahakine çamaşırları ben yıkayayım” diyerek döndü uyudu.
“Yine dört ayağının üzerine düştün PuCCa sultan” dedim kendime, bu durum işime geldi gibi. Yemeği yaktığım için yemekleri yapmayı da o üstlenmişti, perde takarken düşerim diye o görev de onun oldu, bulaşık yıkarken çok konuşuyorum diye onu da “Lanet olsun” diyerek aldı. Sıra ütüye geldi, bakalım onu sevgiliye nasıl devredebilirim?


Milliyet Cadde yazımdandır öhmm öhmmm

9.09.2011

Ev diye gel kalbime çöreklen bebişim

Bu aralar günlerimiz manitaya yeni ev aramakla geçiyor. Önce internetten bir güzel fotoğraflı ev ilanlarına bakmaya başladık ve bir süre sonra birbirimize komik video izletir gibi ilanlarla dalga geçtiğimizi fark ettik. Çok merak ediyorum, evin salonunu gösterirsin de be adam, salonda uyuyan yaşlı amcaya "bir çekil foto çekinelim" demezsin. Ya da kiracına bi evi toplattırmazsın, pijamasını çıkarttığı gibi yere atmış onun fotosunu bile çekmişler. Evden daha çok bu karede neye gülsek diye bakmaya başladık.
Geçmiş deneyimlerimden de tecrübe ederek, " interneti boş ver, gel adam gibi emlakçıya soralım" diye tuttum kolundan çıkardım dışarı. En son internetten kendime bir ev arkadaşı bulmuştum, dillere destandı. Kadının bıyıkları vardı yahu!!! İstediğimiz semtte emlakçıları dolanmaya başladık, beyefendi de yalnız öyle bir kriterleri var ki, "Mahalle istiyorum, bakkala sabah gideyim 'günaydın İsmail abi, ekmekler sıcak mı' diyeyim. Manavla konuşayım. Çocuk sesleri duyayım. Ama ev yepyeni olsun, havuz da olsun, güvenlikçisi de olsun ama uygun fiyatlı olsun" Oldu paşam, oldu canım, oldu ciğerim. Hayatını İstanbul'da geçirmişsin, 2 senedir buradayım ben böyle bir şey olmadığını biliyorum da ama hevesini de kırmayayım dedim tabii... Bir de aramızda şöyle bir durum var, o Anadolu yakası çocuğu. Oraya bayılıyor, ölüyor... Ne zaman bizim bu tarafa geçse, "ayyy burası bok gibi, ayy bu tarafta yaşanmaz, ohh Bostanc
ı, canım Kadıköy, I love Acıbadem." bundan kavga bile ettiğimiz zamanlar oluyor hatta. Ama şimdi Allah'ın sopası yok paşa paşa buraya taşınmak zorunda, onunda verdiği bir gurur kırıklığıyla hiç bir evi, hiçbir semti beğenmiyor beyefendi...
Emlakçıya girdik, derdimizi tasamızı anlattırken, adam "evli misiniz?" diye sordu, o an ağzım kulaklarıma vardı tabi, "Allah söyletti ihihi" diye kikirdedim, yan tarafıma bir döndüm,buz gibi gözlerle bana bakan sevgiliyi görünce bütün hevesim kursağımda kaldı. Adam evli değiliz diye hemen elindeki evlerden bir eleme yaptı, sonra da "Çook şirin bir ev var tam istediğin gibi" diyerek aldı bizi götürdü.
Evi gördüğüm an 'şirin' kelimesi bende bütün anlamını yitirdi! Abi evi bok götürüyor, yemin ederim 3 inek koy oraya sütten kesilirler. Yerin dibinin dibi, yukarda minnacık pencereleri var, milletin götünü başını izlersin. Öyle bir rutubet kokuyor ki, girer girmez zaten yapış yapış olduk. Bir de kirası var, 3 asgari ücret kadar. Şirin denilince ben de böyle çıtı pıtı pembişli falan kutu gibi ev sandım, bu köpek klubesi bile değil en azından o havadardır yani. Kalk kalk kalk bu adamdan kaçalım dedik başka emlakçıya gittik.
Orada da derdimizi anlattık bir güzel, "metroya çok yakın bir ev var elimde" dedi biz de hemen koştur koştur düştük adamın peşine. Metrodan indik, yürümeye başladık, tam yemin ederim 45 dakika sonra eve ulaştık. Yakın dediği ev cidden anasının amının taaa en derinliği. Hadi bebeğim, hadi canımın içi, hadi yavru kuşum diyerek oradan da vazgeçtik.
Sonra başka bir emlakçıya gittik, sevgili gene o mahalle arzunu anlattı. Adam, "tam senlik bir ev var elimde. Mahalle süper sabah gidersin bakkalla çayını içersin, herkes sana selam verir. Hadi gidiyoruz" dedi. Aldı bizi götürdü, götürdüğü yer gerçekten bir mahalleydi. Yalnız bakkalla çay mı içer, "akşam kaç ex sattın abi" diye mi konuşur; manava gittiğinde, "sol taraftaki binayı kerane olarak işletiyorlar mı" diye sorar, yoksa üç günde bir evi mi basılır, ya da en azından işten dönerken kesin gasp edilip bıçaklanır. Mahalleye girer girmez, birbirimize baktık, evi bile görmeden oradan hemen topukladık.
Sonra başka bir emlakçıya gittik, adam yine "evli misiniz?" diye sordu, tam ağzımı açıp Allah söyletti diyecektim ki, sevgili ağzımı kapadı "ilerde" dedi. Onu diyince hemen şaban gibi gülerek döndüm, "ne zaman pekii" diye sordum, sonra farkına vardım ki emlakçıda bunları konuşmak yersiz. Adam durdu durdu ikimize baktı, "Bir ev var ama sahibi namuslu kişiler istiyor, böyle evlilik dışı yaşam gelen giden bir olmaya...." daha cümlesinin devamı gelmemişti ki, sevgili kişisi direk dalmak için adama yumuldu, zar zor ayırıp oradan da çıktık.
Sonra bir yere daha gittik, artık umudumuz yok yani, hayır yani bir de öyle inat bir adamla beraberim ki, emlakçı bir ev gösterdiyse ve o kötüyse hemen ondan vazgeçiyor. Yook başka şans tanımıyor yani herife. İnşallah bizim ilişkimizde de böyle garip huyları olmaz diye de kara kara düşünmüyor değilim yani. Bu sefer bıkkın bıkkın ezberlediğimiz cümleleri anlattık, adam da aldı bizi götürdü bi eve dünyanın en tatlı evi... O eve göre kirası da uygun, ev gerçekten şekerlikten ölecek o derece güzel. Kutu gibi ama insan içinde kendini prenses gibi hissediyor. Ben hemen kendimce tasarladım evin içini. 2 artı bir olunca da, evlenince diğer oda çocuk odası olur, burayı ingiliz tarzı döşeriz, şuraya uçuşan kelebekli perdeler, balkonda kahvaltı masası diye hayallerden hayale uçarken, en son adam, benim çocuk odası yapacağım yeri, çalışma odam olur burası deyince gerçeklerle yüzleştim maalesef.
"Tamam" dedi, "tutuyorum" burayı. Sevinç çığlıkları içinde apartmanın merdivenlerinden inmeye başladık, hem benim evime de yakın, hem adamın tam istediği gibi, hem de deniz dibinde, hem de gerçekten ballı bir şekilde cuk bulduk orayı. O kadar gezmemize değdi diyerek son kata indik ki, iki tane kız kıkırdayarak apartmana girdiler.
Hemen o an sevgilimin gözlerine baktım, o ışıltıyı, o parıltıyı, o "iyi yere kapak attık iyi iyi" tanımlamasını gördüm. Anında burnumdan solumaya başladım, emlakçıya döndüm,
- Kim bunlar????
- Ne bilim abla öğrenci kızlar heralde
- Ne öğrencisi, burada okul mu varmış? hem öğrenciye neden ev veriyorlar? Bizim zamanımızda kan kusuyorduk ev bulmak için
- Boğaziçi yakın ya buraya
- Ben sevmedim burayı, ne biçim mahalle böyle. Kıkırdayarak yukarı çıkmalar, bi hoppalık, bi adam sendecilik, bi vurdum duymazlık. Yoook tutmuyoruz burayı.
Manita hemen tuttu kolumdan, ileri doğru götürdü beni, sinirli sinirli,
- PuCCa iyi misin sen, ne diyorsun.
- Karıyı kızı görünce hemen çakraların açıldı bakıyorum. Yok yaee tuzun var mııı diye hello kitty li pijamalarıyla kapını çalan kızlar istemem ben. Hem giren çıkan belli olmaz onlara, sesten rahatsız olursun. Başka bir ev bul kendine.
- Ya sen gerçekten hastasın
- Ne olduuu, iki kız sana kıkırdadı diye hasta olan ben oldum di mi. Ya bu ev, ya ben kararını ver. Ama eğer bu evi seçersen sana neler yapacağımı tahmin bile edemezsin. Onu da bil de!
- Ya saçmalama işten evin yüzünü bile görmem ki, sen komşuların kim biliyor musun? Komşuluk mu kaldı bu devirde, ev istediğimiz gibi tam sorun çıkarma ne olur.
- Ben söyleyeceğimi söyledim. O evi tutmayacaksın. Sen öyle minnacık etekli kızların apartmanlarda yaşa ohh keka ben de ortalarda karıyım diye dolanayım sonra.
- Şu an kamyoncu gibi konuştuğunun farkındasın değil mi?
- O evi tutarsan gerçekten şu an şurada bayılma taklidi yaparım, sinir krizi geçirme taklidi yaparım, hatta uyuşturucu krizi taklidi yaparım, hatta orgazm taklidi. Benim istediğim olacak o evde yaşamayacaksın.
Adam derin bir nefes aldı, 'ben ne yaptım ki sana bana böyle birini yolladın' diye Allah'a isyan edip, evden vazgeçtiğini söyledi.

Valla kusura bakmasın, bizim de üst katta bekar bebikler oturuyordu ve apartman gülünü bile düdüklemişlerdi. Ben kendime bu saatten sonra PuCCa godoş olmuş, rahat olmuş, geniş olmuş dedirtmem!

6.09.2011

Geçen gün evde ne giydiğini biliyorum!

Hep böyle filmlerde falan görüyorum, kadınlar evin içinde saten geceliklerle dolaşıyorlar, uyandıklarında pat sabahlıklarını giyip evde kuğu gibi süzülüyorlar. Ne bileyim mesela depresyona girdiklerinde, sevgilileri onları terk ettiğinde kombinezonlarını hoop üstlerine çekip, ellerine de bir viski alıp pencerenin önünde dertli dertli oturuyorlar.

Bi de bana bak, evin içinde saç boyası lekeli tişörtlerimden giyiyorum. Sanki her gün 7 kere evi klorakla temizliyormuş gibi bütün eşofmanlarımda bir çamaşır suyu lekesi. 25 dakika giydikten sonra diz izi çıkmış salaş bir hal. Saçlarımın önünü tel tokayla arkaya itmişim evin içinde öyle dolanıyorum. Haa yatıya misafir gelecekse ayrı ama misafirlik pijamalarım var, giymeye kıyamıyorum onları da. Depresyonda isem öyle viskimi alıp cam kenarında içeceğim de bilmem ne. Bir defa hemen evdeki kızlar kıyameti kopartır, "Lan o viskiyi biz dışarı çıkmadan önce evde içeriz diye saklıyorduk, sen ne yapıyorsun bira senin neyine yetmiyor" diye carlarlar bana. O yüzden ben de depresyonumu tumblr kızı edasıyla, dizlerimi karnıma çekip pencere önünde kahve içerek atlatmaya çalışıyorum. Sonra tabii onca kahvenin ardından, zangır zangır titreme, bir heyecan, bir uykusuzluk durumu....

Hah işte, neyse ya dedim yeter, 20 li yaşların sonlarına gelmeden artık biraz büyü de seksileş PuCCa. Kendin için yapmıyorsan bunu manitan için
yap ve kendinden bambaşka bir PuCCa yarat. Bu işe de pijamalarından başla ve kendine ipekli satenli gecelikler al! Piyasadaki saten gecelik kavramının Nuriye ablanın çeyizliği ile aynı anlam olduğunu anlamam uzun sürmedi tabii. Aralarından en az çiçekli olanlardan eve stok yaptım. Sabahlıkları doldurdum dolabımın içine, bir de ev terliklerimi atıp, yerlerine hafif topuklu şeylerden aldım. Artık evin içinde kuğu gibi süzülmeye hazırdım!
Geceliğimi giydim, üzerime de sabahlığı çektim, terliklerimi de şıpıdık diye geçirdim ayağıma evin içinde dolanmaya başladım. Tabii ki aynada gördüğüm görüntü o victoria'nın sürtükleri gibi değildi, o minnacık geceliklerle onlar su gibi olurken, ben niyeyse dolmalık bibere dantel geçirmiş gibi olmuştum. İlk kardeşim gördü beni, baktı baktı baktı "Abla hayırdır? yeni tecavüze uğramış Serpil Çakmaklı gibi olmuşsun, neden evde bunlarla dolaşıyorsun?" dedi, cahilliğine verdim sesimi çıkarmadım. Sonra aradan biraz zaman geçti, sabahlık azcık terletti beni tabii, bu sıcakta onu giymek akıl karı değilmiş bıraktım yerine geceliğimle dolanmaya başladım. İlk gün biraz garip geçti, alışmak zor oldu...
Ertesi gün evde kimse yoktu, bu kez saçlarımı falan da böyle dalgalı bir şeyler yaptım, manita gelecek şimdi en azından şıkır şıkır olayım diye... Evde elimde şarap kadehiyle dolanıyordum ki kapı çaldı, şimdi o halde kapıyı açmalı mıyım? Üzerime sabahlık giysem o daha abes durmaz mı? kapının önünde ya sapığın biri varsa, ben öyle açınca "ooooo abla dünden hazırmış" diye saldırırsa? Burası Türkiye bir de, mahkeme direk beni suçlu bulur kafadan. 13 yaşındaki kızı aklı başında kadın yapıp, 'tecavüze uğramamıştır, kendi isteğiyle yapmıştır' diyen yasalar var, kot pantolonlu ise kadın tecavüz sayılmıyormuş mesela. Adam, hatun saten gecelik giymiş dediği anda hakim, "kapat kapat kapat dosyayı abla yolluymuş yaz kızım" der kesin.
Gittim hemen altıma pijamamı çektim, kapıyı açtım. Alt komşu, topuk sesinden rahatsız olmuş bana onu söylemeye gelmiş. 168 boyumu 172 yapan terlikleri o geri zekalı karının ağrıyan başı yüzünden rafa kaldırmak zorunda kaldım. Bu seferde o geceliğin altına muya terlikleri giydim ama hiç yakışmıyor, altımda şap şap banyo terliği üstümde Zerrin Egeliler geceliği. Gerçek bir altı şişhane,üstü tabakhane miydi neydi o laf öyle oldu.

Açtım televizyonu saçlarımı yana attıra attıra çok önemli bir şeymiş gibi doktorlarda gene kim öldü de hangi doktor kime verdi diye bakıyordum ki bir daha kapı çaldı. Delikten baktım, bi tane küçük bebe malak malak duruyor kapıda. Yaaa bundan bişi olmaz, boşuna pijamamı giymeyeyim dedim tam kapıyı açıyordum ki aklıma adult forumlarda yazan hikayeler geldi. "Komşu kızı PuCCa abla, saten geceliğiyle evde dolanır bizi çıldırtırdı. Ağzı yüzü çirkin, suratına sıçmazsın, etine dolgun bıngıl bıngıl et olan PuCCa ablanın kendine özgü bir tarzı bir gideri vardı. Annemgil bir gün tuz almak için beni ona yollamıştı, kapıyı kendine bir beden küçük gelen geceliğiyle açmış ayna gibi karşımda parlıyordu. İçeri gel bakalım aslanım dedi bana....."

Ayyy hayır, hemen pijamamı giymeliyim! Gittim açtım kapıyı, balkona çamaşırları düşmüş onun için gelmiş verdim çamaşırı, gittim yeniden geceliğimi giydim bekledim. Sonra tam kıçımı koltuğa koyuyordum ki yine o lanet kapı çaldı. "sikerrrrlerrrr lan, benim saten gecelik giyeceğim günü mü buldunuz" diye cinnet geçirecektim resmen. Kargo gelmiş, bu sikik kargoda zaten istediğim zamanda değil, ne zaman gereksiz an var o zaman gelir. Bir daha üstüme çektim pijamayı, aldım kargoyu geçtim içeri oturdum. Bu kez pijamamı çıkartmadım, nasılsa biri yine kapıyı çalacak diye. Aradan bir saat falan geçti, dedim herhalde kimse gelmeyecek bu sefer tam çıkarttım pijamayı, zırrrr kapı çaldı.

Siktir, cidden yani pencereden beni izleyip benle dalga geçen bir mahalleli var ya da bu murphy artık bokunu çıkardı bu olayın. Yeter artık, geceliğimle açacam kapıyı aaa diye gittim kapıya, homurdana homurdana açtım kapıyı, manita gelmiş.
Beni öyle görmesiyle, önce bi şaşırdı, sonra etrafına baktı, sonra beni tuttuğu gibi yatak odasına götürdü... Hemen aklına öyle pis pis şeyler gelmesin, terbiyesiz!

- xxx lerle beraber geldik. çıplak çıplak kapıya mı çıkıyosun. Şimdi çocuklar gelecek. Üstünü giy... evde sen kendi kendine çeyizliklerini mi deniyorsun ben yokken?
- Bu çeyizlik değil be, gecelik
- çeyiz şeyi gibi
- hayatında gecelik mi gördün acaba öküz! Çek git çeyizmiş, sensin çeyiz.
- doktorlar da açık tv de, fiskos masası da örüyor musun ha, nereye sakladın dantel poşetini hah söyle hadi.
- Şu an senden nefret ediyorum.

Öyle işte, yani alışmadık götte saten gecelik durmazmış... ben yine emektar dizi çıkmış dondurma desenli pembe pijamama geri döndüm. Bir de aklıma şey geldi, bi film vardı, İbo sevgilisine "naylon geceliği orospular; pazen geceliği namuslular giyer" diyerek, hatunun geceliğini parçalamıştı. Sonra yazık Fulden Uras'tı sanırım yavrum gitti geneleve düştü, olan o geceliğe oldu, bi ton para da vermişti mundar oldu boşuna...