18.10.2011

Yeni yıkanmış kot laneti

Beni tanıyanlar arasında bir anket yapsalar, en fazla oyu “Başı beladan hiç kurtulmaz” ve “Her şey onun başına gelir” seçenekleri alır

Banyoda pantolonumu çıkartmaya çalışırken, bir anda bana bir haller oldu, başım acayip dönmeye ve gözüm kararmaya başladı, sonra da ağır bir kedi sidiği kokusuyla uyandım. Kot pantolonum aşağı sıyrılmış, bacaklarım kardeşimin omuzlarında banyoda yatıyorum. “Lan lan lan bana ne yaptın?” diye olayları anımsamaya çalışıyorum. Anımsayamadım, tek hatırladığım çenemin delice ağrıyor oluşuydu. Ben daha ne oldu ne bitti anlamadan evin içine anoraklı insanlar girdi, aynı anda hopp başımda üç kişi belirdi. Ve altımda hâlâ bir şey yok!

Birkaç saniye “Ne oluyor, neresi burası?” tantanasından sonra alt tarafımı fark ettim. En büyük korkum gerçek olmuştu işte. “Aman yavrum donunu temiz tut, hastaneye falan düşersin. Ne pis kızmış bu derler sana bakmazlar, orada ölürsün” diyen sevgili

babaannemi hatırladım. Ağda yapmadan dışarı çıktığım anlarda, “Böyle sokağa çıkıyorum ama araba çarparsa, bacağımı Mahsun Kırmızıgül’ün bacağı zannedebilirler. Allah’ım sen beni arabalardan koru” diye dua ediyorum. Sevişirken bile, “Ne olur deprem olmasın, anadan doğma çıkmayayım sokağa” diyen bir insanım
Daha beynime kan gitmemiş ama ben kotumu çekeyim diye kalkmaya çalışıyorum. Ben çalışıyorum ama acil servis elemanları beni itiyor. Kardeşim de sağ olsun, ben bayılınca 112’yi aramış, onlar gelene kadar da “Şu kızın donunu toplayayım” diye düşünememiş. Neyse ki gelenler hep kadın ama yine de insan bir rahatsız oluyor yahu. “Doktora ayıp olmaz nasılsa” dedim, bilincimin açık olduğunu göstermek için adam gibi yanıt vermeye çalışırken.

Işığı gören geldi
Kapı açık kalmış, ambulans sesini duyan bütün komşular önce kapının önüne, oradan bir şey öğrenemeyince eve girmişler. Sağ tarafımı bir döndüm, Muazzez Abla’yı gördüm, “Ne olmuşşş?” diye kafasını uzatıyordu banyodan. Hemen gözüme lamba tutan kızın bileğini tuttum, “Donumu çekmeliyim yardım et” diye. Kapıyı kapattılar, kızlardan biri kotumu tuttu, yukarı doğru çekmeye başladı.İşte o an, ikinci korkum olan, ‘yeni yıkanmış kotu giyme’ durumuna girdim. O kotu normalde yatağın üzerinde solucan gibi kıvrana kıvrana giyiyorum. Karnımı iyice içime çekip, düğmelerini iliklerken tırnaklarımı parçalıyorum. Şimdi orada bir de stres olmuşum nasıl giyebilirim ki? Popoya kadar çekebildim, terden bir daha bayılacaktım. Gelenler de yazık, bir anda kendilerini mağaza satış elemanı gibi hissetti. “İyi oldu iyi, düğmeleri kapatmayalım genişler zaten o, giydikçe açılır” gibi laflar söylemeye başladılar.
Ardından bir anda ağzımda öyle bir ağrı hissettim ki klozetin üzerine oturdum, kafamı eğmemle kanları görmem aynı anda oldu. Sonrası hastane, bandajlar, raporlar vs vs. Çenem çatlamış, şu an ağzım yüzüm sargı dolu, rahat rahat konuşamıyorum hatta gülemiyorum bile. Ağrı kesiciler en sevdiğim arkadaşlarım. Evdeki herkes bu halimden çok memnun, özellikle sevgilim sargıların bir sene daha kalması taraftarı... Bense çok açım, çorbayla karnım doymuyor, konuşmak istediğim bir tomar şey var ama ağzımdan kelimeler çok zor çıkıyor...


Milliyet yazım idi

9.10.2011

Allahım sen benim zekalarımı koru

Yaz bitti hâlâ utanmadan evlenen insanlar var, hatta evlenmekle kalmayıp o lanet olası düğünlerine beni davet edip çileden bile çıkarıyorlar

Yine bir hafta sonumu sırf “Hınımın hınısı evleniyor, aman ayıp olmasın” diye gittiğim düğünlerden birinde geçirdim. Dolabımda o kadar çok abiye kıyafet oldu ki yarın öbür gün şarkıcı olsam, halk konseri verirken giyecek sıkıntısı hiç çekmem. Düğünde, benim gibi oraya zorla getirilmiş hatunlardan biriyle salonun en köşesine geçip, milletin dedikodusunu yapıp kendi çapımızda eğleniyorduk ki, eski arkadaşlardan kod adı ‘fosgüven’ olan kişinin bize doğru yanaştığını fark ettik. Yanımdakine, “Kaç kaç kaç, masa altına gir hatta” dedim ama artık iş işten geçmişti. Kız bizi aşağılar bakışlarıyla karşımızdaydı.
En son 1997 yılında gördüğüm bordo ruju, kapkara tenine yakıştırdığı kızıl saçları, pırlanta küpeleriyle tepemizde dikilip kendisinin ne kadar güzel olduğunu anlatmaya başladı. Ve ben sadece onu dinleyerek onay verdim. Çünkü ben böyle bir insanım, karşımdaki kendisiyle ilgili anlattıklarına inanıyorsa ben onu daha çok gaza getirebiliyorum. Önceki hayatımda büyük ihtimalle Hitler’in manitası Eva’ydım. Dünyanın en iyi gaza getiren, söylenen her şeye inanmış gibi yapıp ona daha fazlasını veren biriyim.

Zekasını çekemedim
Bir insan zaten düğünde karşılaştığı birine “Ya ben o kadar güzel bir kızım ki, iş hayatında bu yüzden zorlanıyorum. Manken olsam bu kadar zorlanmazdım, o kadar çok teklif geliyor ki hepsine hayır diyorum. Zekamdan korkan insanlar var, kadının hem güzel hem zeki olmasını çekemiyorlar. Ya güzel olacaksın ya zeki ama ben ikisiyim hayat çok zor bana” diyorsa gerçekten aklından bir parça zoru vardır bana göre. Oturup, “Hayırrrr 1.60’lık boyunla manken olamazsın, güzelliğe gelince, Tina Turner’a tır çarpsa sana benzer” mi diyeyim? Tabii ki ben de ne dese onaylıyorum ama onaylarken de sıkıntıdan patlıyorum.
Düğün lan orası, gelinin geçmişiyle ilgili dedikodu yap, “Dayısı çok içmiş” , “Ayy buraya kaç para verdiler?”, “Damat tipsiz” de, ne bileyim takılan altınları falan say, akla mantığa yatar işler yap. Gelip orada biz niye burdayız diye düşünen iki kızı, “İnsanlar benim zekamdan korkuyor” diye darlama yani. Zekamdan korkuyor da ne? Erkek karşındaki, sadece gördüğü şeyi algılamak için tasarlanmış bir şey yani.

Sanki bilimadamı!
Bir de beraber havuz problemimi çözüyorsunuz bilemeyince sen onu dövüyor musun, neden korksun senin zekandan? Hayır sanki boş vakitlerinde atom bombası falan yapıyor oturma odasında, öyle bir kendinden emin ki korkutucu bir zekası olduğundan. Adamlar senin zekandan değil, insanların yanına gelip 93 dakika boyunca hiç nefes almadan kendini övmenden korkuyorlardır, hatta korkmakla kalmayıp seni öldürmek istiyorlardır, 99’uncu dakikayı bekliyorum boynunu kırt diye kırıp, dünya için iyi bir hamle yapmayı.
Kız her konuşmasında elimdeki kadehi daha hızlı içmeye başladım, en son bize ‘nasıl güzel bir kız oluruz’la ilgili akıl veriyordu, sonra başka yere dalıp gitmişim ki, bi anda bir soruyla irkildim. “En çok sana üzülüyorum be Pucca, yani ben kendimi işe güce verdim, erkekler benim için ikinci planda. Evlilik desen düşünmüyorum bile. Ama sen ahh ahh. Ben sana workshop vereyim bu konuda, bir hafta içinde erkekler tek taşlarıyla peşinden koşacaklar.”

Pucca kaçar
Baktım, baktım, uzun uzun suratını cırmaladığımı hayal ettim. O saçlarını bileklerime dolayıp, arkada bizi dinleyen teyzelerin üzerine kızı fırlatmayı düşündüm. Derin nefes aldım, o her zamanki yapmacık gülümsememi takınarak, “Tatlım erkekler benim zekalarımdan korkuyor. Zekalarım o kadar fazla geliyor ki adamlar ‘evlenemeyiz’ diyorlar. Zaten bir Adriana bir ben ama benim burun deliklerim ondan daha güzel. Daha fazla devam edemeyeceğim çok içtim kusmaya gidiyorum. Allah zekalarıma zeval vermesin” diyip kızı öptüm ve gittim. Saatlerce bana ilişki uzmanlığı yapmasını da çekemezdim valla kusura bakmasın. Bu da can yani...

Milliyet yazımdır öhömm

21.09.2011

Sinsi pislik lanet düşman; sevgilinizin arkadaşı!

Sevgilisi olan erkeklerin arkadaşı olmaması gerekli, yani özellikle o sevgili benim sevgilimse. Benim arkadaşım olabilir, çevrem hatta çok olabilir, canım istediği zaman dışarı çıkabileyim, fink fink gezeyim, flört bana serbest olsun, ama sevgilim evde dursun, her şeyi, hayatı, canı, kanı ben olayım istiyorum çok mu zor yani bu ütopyam… Sevmiyorum sevgilinin yanında dolanan parazitleri, ne kötülük geliyorsa onlardan geliyor zaten mendebur suratlı işemik tipliler! Bildiğin tehlike bence, çünkü kabak gibi belli olan bir gerçek var ki; siz geçicisiniz o arkadaşlar her daim kalıcı, siz yeni gelensiniz onlar demirbaş. Siz onların arasını bozmaya çalışırsınız, arası bozulan siz olursunuz.

Kötü Bakteri Gibi Kötü Kanki
Her erkeğin hayatında muhakkak kötü bir erkek arkadaş mevcuttur. Bu arkadaş evliliğe inanmaz, free takılır, muhakkak bekâr evi vardır ve bu bekâr evine sayısız bekâr kadın getirir. Ve her ne hikmetse bu bekâr evinde plazma kocaman bir tv ve bir adet PES mevcuttur. Sevgiliniz haftanın üç günü oyun geceleri adı altında bu adamın evine mesken kurmaktadır. Bu berbat arkadaş kadınları yalnızca seks objesi o

larak görür ve muhakkak sizden çok haz etmez. Ağzını yaya yaya “yengeee senin bu sevgilin var yaa” türü espriler yapar durur. Hayır bir de komikmiş gibi sizi her gördüğü yerde aynı şapşallıkları tekrarlar. Ağzına banyo terliği ile çarpmamak için zor durursunuz. Bakışmalarınız hep nefret içeriklidir, askere tekrar tekrar gitmesini, şehir değiştirmesini, hatta ülkeden sürülmesini dört gözle beklersiniz. Ama gelgelelim ki bu adamlar işlerinde başarılı adamlar oldukları için her daim kazanmaya alışkınlardır. Bu tarz adamlara savaş açarken dikkat etmeniz gereken iki husus vardır.

Yapmamanız: Sakın kendi arkadaşınızla tanıştırıp bir yuva kurmasını hayal etmeyin.

Yapmanız: sevgilinize bir PES hediye edin ama sonra onu da kırın.

Depresif Arkadaş
Kötü kanki tipinin başka bir türü olan, her fındığı kıran ama her fındığı kırarken o fındığa aşık olan tiplemesi mevcuttur -ki bu daha tehlikelidir. Her ay sevgilisinden ayrılır ve sevgilinizi arar, muhakkak morali bozuktur, bir ay boyunca ortaya çıkmayan adam bir ayın sonunda "iki tek atıp efkâr dağıtalım" diyerek ortaya dökülür. Bu adamın efkâr dağıtacağı yer meyhane değil 2 metre bacak boyu olan kızların takıldığı mekânlardır.
Siklerini ne kadar çok yere sokarlarsa o kadar uzayacağını düşünürler. Bir de bunların sevgilileri başa bela olur, kızları sevgilinizin telefonundan aradığı için, ya da kapısına sevgilinizle gittiği için bu kızlarla sürekli olarak sevgiliniz uğraşmak zorunda kalır. Kendi ilişkisine bile bu kadar emek vermeyen adam, o dangalak arkadaşının 3 günlük olayına canla başla çalışıp sizi sinir krizlerine sokar!

Yapmamanız: Bu adamın yanına gittiği zaman aman blöf yapıp ayrılacağınızı öne sürmeyin. İki tane sevgilisinden yeni ayrılmış arkadaşı kurtlar sofrasına atmış olursunuz.
Yapmanız: Bir arkadaşınızla tanıştırın, ayrıldığında öteki arkadaşınızla tanıştırın. Böylelikle sevgilinizi değil sürekli sizi arar durur.


Çifter Çifter
Hiç sevilmeyen arkadaş türleridir, lisede üniversitede aynı grupta takılmış o dönemlerden çıkmaya başlayan, rengi atmış alyansla dolanan, hala daha manitanız için evlilik planı yapan iki şeytandan ibarettir. Bunlar genelde aşırı kıskanç oldukları için arkadaşınıza sizi yakıştırmaz, siz arkadaşları için ideal kadın değilsinizdir. Çünkü bu çift arkadaşlar hala daha üniversite yıllarındaki o masum, o içten o her şeyi yapan ama maalesef artık Çanakkale’de falan yaşayan psikopat eski sevgilisinin fanatik taraftarlarıdır. Aradan milyonlarca yıl geçmiş olsa da o kızın yerini hiçbir şey tutmaz. Her buluşmada muhakkak adı anılır o yellozun, bir fotoğraf gösterilir, adamı bir geçmişe gönderirler durup durup…
Yapmamanız gereken: Aman sakın anlattıkları eski sevgili muhabbetlerini ciddiye alıp, o kızı araştırmaya geçmişi didiklemeye kalkmayın. Sonrası hüsran oluyor yaptım biliyorum yani.

Yapmanız gereken: Çiftin kız olanını kendinize çekip sevgilinizin aslında itin kopuğun teki olduğuna inandırmak, artık değiştiğini eski masumiyetinden eser kalmadığını her akşam farklı kızlarla takıldığına inandırmak. Eee malum, kız da kendi sevgilisini koruma altına almak isteyecektir.


Ama tatlım o çok iyi bir kız

Ve işte en tehlikeli ve benim en nefret ettiğim arkadaş türü. Bir kere kız arkadaşta neymiş yahu, ben ki daha annesine tahammül edemezken sen kim oluyorsun da benim sevgilimin yanında fink fink dolanıyorsun. Bunlar bir de yıllardır arkadaşlardır, hep bir savunma hali içerisinde konuşurlar “ya ben onu hiç kadın gibi görmüyorum ehehe” bok görmüyorsun! Muhakkak ki bir sarhoşluk anında en azından bir meme ellemeye varan samimiyetiniz olmuştur. Sürekli yılış yapışlardır birbirlerine karşı, kız ikiyüzlü pisliğin tekidir. Eli kolu hep adamın üzerindedir, iki lafından biri, “ayy biz senelerdir böyleyiz yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez, hatırladın mı yaa bir kere bilmem ne tatilinde böyle ben senin üstüne çıkmıştım ahaha.” Yakınmış arkadaşmış, seni ben bir evin bodrumuna kitleyeyim üstünde oklava kırıp, gün yüzü göstermeyeyim de bir daha yanımda böyle densizce konuşabiliyor musun bakalım sevgilimle!
Bunlar bir türlü ilişki tutturamamış, bir türlü yuva kurmaya meyil edememiş kişilerdir. Siz sevgilinizle en önemli anı yaşarken pat bir telefon gelir "Sevda işte hasta olmuş ona çağırıyor." Sevda zaten hep hastalanır, nasıl hisleri kuvvetliyse bu yellozun tam romantik anda aramayı başarır. Hep başı beladadır, hep bir şeyler için sevgilinizin yardımına muhtaçtır, hep sorunları vardır… Ne zaman ağzınızı açıp bir şey söylemeye kalkarsınız, adam şap diye o lafı yapıştırır “Ama tatlım o çok iyi bir kız, seni de çok seviyor” O iyi kızın bacaklarını diz kapaklarından kırıp, adamın götüne sokmak için kendinizi zor tutsanız da bi durun bi sakinleşin.

Yapmamanız gereken: Adamı kıza karşı doldurmayın, bir işe yaramıyor. Kıskançlık krizine de girmeyin, bunca sene olmamış bu saatten sonra hiç olmaz ama sinek küçük mide bulandırıyor.

Yapmanız gereken: Ona en kral maço erkeği ayarlamak, onunlayken gelsin sıkıyorsa mıç mıç olsun bakalım sevgilinizle… Pis orospu!

Elele yazımdandı. Bari boşken bunları buraya yerleştireyim :)

19.09.2011

Sakın kaybolma tamam mı?

İnsanın bir kardeşinin olması, bence ona verilmiş en büyük şanslardan biri. En azından benimki öyle, bulaşık ve çöpü kimin dökeceğini hiç düşünmüyorum. Geçen gün ortadan kayboldu ve gerçekten ölüyorum zannettim

Akşam eve yorgun argın geldim, hiçbir ışık yanmıyor evde in-cin cirit atıyor. Kardeşim daha gelmemiş diye hemen bir mesaj attım, “Saat kaç olmuş, 10 dakika içerisinde evde ol, babama söylerim İstanbul’da sabahlara kadar fink fink gezdiğini” diye mesajımı atıp, ablalık vazifemi yaptıktan sonra televizyon izlemeye başladım. Bir saat geçti, iki saat, sonra derken beni aldı bir merak. “Kız korkutulmaktan anlamadı sanırım, bir arayayım” dedim, telefonu kapalı!
İşte şimdi babalardan baba beğenebilirim, gecenin bir yarısı kardeşim ortada yok ve nerede olduğu bilinmiyor.
Hemen bütün arkadaşlarımızı aradım. “Kardeşimi gördün mü”yle cümleye başlayıp, ağlayarak “Allahhımm ben ne yapacağım, kız ortada yok”la bitirerek, herkesi acil durum pozisyonuna soktum. Allahtan çok fazla polisiye dizi izlemişim ki tek tek kağıtlara notlar alarak kendimce kızın yerini bulmak için bir şema oluşturdum.

Kızın son attığı tweet: “Kıvanç bir seks oyuncağı, seks objesi değil, iyi bir oyuncu. Taş gibi iyi bir oyuncu, kasları falan iyi oynuyor uuu yeah beybi.” Facebooktaki son mesaji: “Kuzey’i izledin mi yahu bal gibi olmuş adam, du ben bakkala gidip dönüyorum.” En son onunla telefonda konuşan kişiyeyse, “Abi adam popo yağlarını adonislere koymuş sanırım, bir saniye tatlım, bakkaldayım da bir kola, iki de karbonatlı sakız verir misiniz?” demiş.

O dombik kafa bakkal kardeşimi kaçırdı

Yani suçlu ya bakkal ya da Kıvanç Tatlıtuğ! Kıvanç’ın kardeşimi kaçırma ihtimali sanki biraz zayıf. Konuşmalara bakılırsa hatta bacım adamı kaçırmış, bodruma kilitlemiş, şokella partisi yapıyor olabilir. Ama o bakkal, kesin o kaçırdı kardeşimi, biliyorum o adam kaçırdı en son oradaymış çünkü. Hemen bütün arkadaşları aradım ve adamın evine baskın yapmaya karar verdim.

Bize geldiler hemen yuvarlak masada fikir alışverişi yapmaya başladık. Zaman geçtikçe daha da tedirgin oluyorduk. Bir taraftan biri kardeşimin bütün internet kayıtlarını inceliyor, bir taraftan diğeri beni sakinleştiriyor, biri de bakkalın adresini öğrenmeye çalışıyordu. Ortadaki bütün veriler, suçlunun bakkal olduğunu işaret edince, hemen polisi aradık.
Polisi beklerken ben de babama ne hesap vereceğimi düşünmeye başladım. Bir taraftan da öyle dualar ediyorum ki, “Onsuz yaşayamam ben” diyorum. En kötüsünü düşünüp “Ben öleyim bari” diyorum. Acaba babamı arasam mı, aramasam mı? Zaten çalışmayan beynim şu an hiç çalışmıyor, insanlar bileklerimi falan ovuyor. İnternetten arama bulma kampanyası yapmak için kardeşimin fotoğraflarından seçiyorlar.
Tam böyle kritik bir sinir krizi anında, salona üzerinde pijamaları, gözleri kurbağa gibi şiş bir şekilde kardeşim girdi, “Yaa ses tellerinize küfür edeceğim ama ha, sabahtan beri bir uyutmadınız” diye geçti koltuğa oturdu. “Acıkan var mı? Islak hamburger söyleyelim mi? Şu kumandayı nereye soktunuz?” deyip sakince geçti yerine...
Meğersem ben evde kız kayboldu diye fink atarken, hatun odasında yatıyormuş. Odasına bakmak zerre kadar aklıma gelmedi. Hemen aradık polisi “Gelmeyin, yanlışlık oldu” diye ama iş işten geçmişti kaybolmayan bir kız yüzünden ifade vermek zorunda kaldık. Bir günü de böyle atlattık yani...


12.09.2011

Cana değil mala gelsin

Ev işleri konusunda başarılı bir insan evladı değilim. Bulaşık yıkamaktan nefret ediyorum, çamaşırları yıkayıp asmayı unutuyorum, ütü yaparken ağlıyorum. Yani evliliğe giden kutsal yoluma bir sürü barikat koyuyorum

Kirli sepeti dolup taşmaya başladığı an dedim “Bari şu çamaşırları yıkayayım”, renklerine göre falan ayırıp yerli yerine koyuyordum ki, sevgili “Kotları yıkayacaksan benimkini de yıkasana, cebinde para var ama onu da bi zahmet çıkarır mısın?” dedi. Offlaya pufflaya, “Kendi evinde makine yok mu adam?” diyerek aldım pantolonunu attım makineye. Çamaşırlar bitti bir güzel astım sonra uyumak için tam yatağa gidiyordum ki, sevgili kişisini şeytan mı dürttü ne oldu artık, “PuCCa sen parayı çıkardın değil mi kotun cebinden?” dedi. İşte o an yutkundum, derin nefes aldım, çıkardım mı acaba diye düşündüm, düşünmeme gerek yoktu çıkarmamıştım çünkü. “Ne kadardı para?” dedim, vereceği cevaba göre hayatıma devam edeceğim çünkü “450 TL” deyince, “Haa çıkardım evet, uyu hadi” dedim. Ne yapayım yani, adama “Paralarını yıkadım” desem şimdi bütün gecesi zehir olacak. Bana “Beceriksiz, bir çamaşırları yıkayamadın” diyerek moralimi bozacak. Uyusun gitsin, sabah nasıl olsa yüreğine iner dedim, yattım. Yatıyorum ama bir yandan da vicdanım el vermiyor, kalbim daralıyor, uyku tutmuyor beni. “Bari gideyim de paraları ne haldeymiş diye bakayım” dedim, cebine elimi bir attım, ıykk... Bir kısmı topak topak, param parça olmuş, bir kısmı hala yerinde. Kurtarabildiklerimi masanın üzerine serdim bir güzel. “En azından hepsi gitmemiş” diye sevinip uyumaya devam ettim.

Rüyamda, sevgiliyle banka soyuyoruz, polisler böyle peşimizde. Ben ama nasıl mutluyum, koşarken alacağım ayakkabıları hayal ediyorum. Sonra paraları kuyu gibi bir yere düşürüyorum. Ardından adam beni öldürmek için kovalamaya başlıyor. “Dur, sen sevgilimsin ne yapıyorsun?” falan diyorum ama dinlemiyor resmen silahla peşimde herif. Öyle bir nefes nefese uyandım ki, dedim “Yok bu böyle olmayacak.” O kurutmaya koyduğum paraları aldım, üst üste koydum, sevgilinin uyuduğu yerin yanındaki komidinin üzerine bıraktım. Sonra da masaya bir bardak su döktüm. Böylece sabah uyandığında kendisi dökmüş sansın, kendi haline yansın diye. Bardağı bıraktım, tam yatağa doğru gidiyordum ki, korku filmi gibi bir çift gözün yatağın içinde beni izlediğini gördüm. “Pucca, neden suyu döktün oraya manyak mısın?” dedi. Şimdi burada iki yolum var, ya uyurgezer olduğuma onu inandıracağım ya da şirinlik yapacağım. Uyurgezer olduğumu yemeyecek gibi duruyor, bari beni psikopat sanmasın diye, oturdum anlattım gerçeği.
Önce kalbine iner gibi oldu 1-2 dakika nefes alamadı sanki. Sonra gözlerimi monçiçi gibi açıp, “Özür dilerim, gerçekten bilmeden yaptım” deyince yumuşadı, biraz da uyku sersemliğinin etkisiyle “Bir dahakine çamaşırları ben yıkayayım” diyerek döndü uyudu.
“Yine dört ayağının üzerine düştün PuCCa sultan” dedim kendime, bu durum işime geldi gibi. Yemeği yaktığım için yemekleri yapmayı da o üstlenmişti, perde takarken düşerim diye o görev de onun oldu, bulaşık yıkarken çok konuşuyorum diye onu da “Lanet olsun” diyerek aldı. Sıra ütüye geldi, bakalım onu sevgiliye nasıl devredebilirim?


Milliyet Cadde yazımdandır öhmm öhmmm

9.09.2011

Ev diye gel kalbime çöreklen bebişim

Bu aralar günlerimiz manitaya yeni ev aramakla geçiyor. Önce internetten bir güzel fotoğraflı ev ilanlarına bakmaya başladık ve bir süre sonra birbirimize komik video izletir gibi ilanlarla dalga geçtiğimizi fark ettik. Çok merak ediyorum, evin salonunu gösterirsin de be adam, salonda uyuyan yaşlı amcaya "bir çekil foto çekinelim" demezsin. Ya da kiracına bi evi toplattırmazsın, pijamasını çıkarttığı gibi yere atmış onun fotosunu bile çekmişler. Evden daha çok bu karede neye gülsek diye bakmaya başladık.
Geçmiş deneyimlerimden de tecrübe ederek, " interneti boş ver, gel adam gibi emlakçıya soralım" diye tuttum kolundan çıkardım dışarı. En son internetten kendime bir ev arkadaşı bulmuştum, dillere destandı. Kadının bıyıkları vardı yahu!!! İstediğimiz semtte emlakçıları dolanmaya başladık, beyefendi de yalnız öyle bir kriterleri var ki, "Mahalle istiyorum, bakkala sabah gideyim 'günaydın İsmail abi, ekmekler sıcak mı' diyeyim. Manavla konuşayım. Çocuk sesleri duyayım. Ama ev yepyeni olsun, havuz da olsun, güvenlikçisi de olsun ama uygun fiyatlı olsun" Oldu paşam, oldu canım, oldu ciğerim. Hayatını İstanbul'da geçirmişsin, 2 senedir buradayım ben böyle bir şey olmadığını biliyorum da ama hevesini de kırmayayım dedim tabii... Bir de aramızda şöyle bir durum var, o Anadolu yakası çocuğu. Oraya bayılıyor, ölüyor... Ne zaman bizim bu tarafa geçse, "ayyy burası bok gibi, ayy bu tarafta yaşanmaz, ohh Bostanc
ı, canım Kadıköy, I love Acıbadem." bundan kavga bile ettiğimiz zamanlar oluyor hatta. Ama şimdi Allah'ın sopası yok paşa paşa buraya taşınmak zorunda, onunda verdiği bir gurur kırıklığıyla hiç bir evi, hiçbir semti beğenmiyor beyefendi...
Emlakçıya girdik, derdimizi tasamızı anlattırken, adam "evli misiniz?" diye sordu, o an ağzım kulaklarıma vardı tabi, "Allah söyletti ihihi" diye kikirdedim, yan tarafıma bir döndüm,buz gibi gözlerle bana bakan sevgiliyi görünce bütün hevesim kursağımda kaldı. Adam evli değiliz diye hemen elindeki evlerden bir eleme yaptı, sonra da "Çook şirin bir ev var tam istediğin gibi" diyerek aldı bizi götürdü.
Evi gördüğüm an 'şirin' kelimesi bende bütün anlamını yitirdi! Abi evi bok götürüyor, yemin ederim 3 inek koy oraya sütten kesilirler. Yerin dibinin dibi, yukarda minnacık pencereleri var, milletin götünü başını izlersin. Öyle bir rutubet kokuyor ki, girer girmez zaten yapış yapış olduk. Bir de kirası var, 3 asgari ücret kadar. Şirin denilince ben de böyle çıtı pıtı pembişli falan kutu gibi ev sandım, bu köpek klubesi bile değil en azından o havadardır yani. Kalk kalk kalk bu adamdan kaçalım dedik başka emlakçıya gittik.
Orada da derdimizi anlattık bir güzel, "metroya çok yakın bir ev var elimde" dedi biz de hemen koştur koştur düştük adamın peşine. Metrodan indik, yürümeye başladık, tam yemin ederim 45 dakika sonra eve ulaştık. Yakın dediği ev cidden anasının amının taaa en derinliği. Hadi bebeğim, hadi canımın içi, hadi yavru kuşum diyerek oradan da vazgeçtik.
Sonra başka bir emlakçıya gittik, sevgili gene o mahalle arzunu anlattı. Adam, "tam senlik bir ev var elimde. Mahalle süper sabah gidersin bakkalla çayını içersin, herkes sana selam verir. Hadi gidiyoruz" dedi. Aldı bizi götürdü, götürdüğü yer gerçekten bir mahalleydi. Yalnız bakkalla çay mı içer, "akşam kaç ex sattın abi" diye mi konuşur; manava gittiğinde, "sol taraftaki binayı kerane olarak işletiyorlar mı" diye sorar, yoksa üç günde bir evi mi basılır, ya da en azından işten dönerken kesin gasp edilip bıçaklanır. Mahalleye girer girmez, birbirimize baktık, evi bile görmeden oradan hemen topukladık.
Sonra başka bir emlakçıya gittik, adam yine "evli misiniz?" diye sordu, tam ağzımı açıp Allah söyletti diyecektim ki, sevgili ağzımı kapadı "ilerde" dedi. Onu diyince hemen şaban gibi gülerek döndüm, "ne zaman pekii" diye sordum, sonra farkına vardım ki emlakçıda bunları konuşmak yersiz. Adam durdu durdu ikimize baktı, "Bir ev var ama sahibi namuslu kişiler istiyor, böyle evlilik dışı yaşam gelen giden bir olmaya...." daha cümlesinin devamı gelmemişti ki, sevgili kişisi direk dalmak için adama yumuldu, zar zor ayırıp oradan da çıktık.
Sonra bir yere daha gittik, artık umudumuz yok yani, hayır yani bir de öyle inat bir adamla beraberim ki, emlakçı bir ev gösterdiyse ve o kötüyse hemen ondan vazgeçiyor. Yook başka şans tanımıyor yani herife. İnşallah bizim ilişkimizde de böyle garip huyları olmaz diye de kara kara düşünmüyor değilim yani. Bu sefer bıkkın bıkkın ezberlediğimiz cümleleri anlattık, adam da aldı bizi götürdü bi eve dünyanın en tatlı evi... O eve göre kirası da uygun, ev gerçekten şekerlikten ölecek o derece güzel. Kutu gibi ama insan içinde kendini prenses gibi hissediyor. Ben hemen kendimce tasarladım evin içini. 2 artı bir olunca da, evlenince diğer oda çocuk odası olur, burayı ingiliz tarzı döşeriz, şuraya uçuşan kelebekli perdeler, balkonda kahvaltı masası diye hayallerden hayale uçarken, en son adam, benim çocuk odası yapacağım yeri, çalışma odam olur burası deyince gerçeklerle yüzleştim maalesef.
"Tamam" dedi, "tutuyorum" burayı. Sevinç çığlıkları içinde apartmanın merdivenlerinden inmeye başladık, hem benim evime de yakın, hem adamın tam istediği gibi, hem de deniz dibinde, hem de gerçekten ballı bir şekilde cuk bulduk orayı. O kadar gezmemize değdi diyerek son kata indik ki, iki tane kız kıkırdayarak apartmana girdiler.
Hemen o an sevgilimin gözlerine baktım, o ışıltıyı, o parıltıyı, o "iyi yere kapak attık iyi iyi" tanımlamasını gördüm. Anında burnumdan solumaya başladım, emlakçıya döndüm,
- Kim bunlar????
- Ne bilim abla öğrenci kızlar heralde
- Ne öğrencisi, burada okul mu varmış? hem öğrenciye neden ev veriyorlar? Bizim zamanımızda kan kusuyorduk ev bulmak için
- Boğaziçi yakın ya buraya
- Ben sevmedim burayı, ne biçim mahalle böyle. Kıkırdayarak yukarı çıkmalar, bi hoppalık, bi adam sendecilik, bi vurdum duymazlık. Yoook tutmuyoruz burayı.
Manita hemen tuttu kolumdan, ileri doğru götürdü beni, sinirli sinirli,
- PuCCa iyi misin sen, ne diyorsun.
- Karıyı kızı görünce hemen çakraların açıldı bakıyorum. Yok yaee tuzun var mııı diye hello kitty li pijamalarıyla kapını çalan kızlar istemem ben. Hem giren çıkan belli olmaz onlara, sesten rahatsız olursun. Başka bir ev bul kendine.
- Ya sen gerçekten hastasın
- Ne olduuu, iki kız sana kıkırdadı diye hasta olan ben oldum di mi. Ya bu ev, ya ben kararını ver. Ama eğer bu evi seçersen sana neler yapacağımı tahmin bile edemezsin. Onu da bil de!
- Ya saçmalama işten evin yüzünü bile görmem ki, sen komşuların kim biliyor musun? Komşuluk mu kaldı bu devirde, ev istediğimiz gibi tam sorun çıkarma ne olur.
- Ben söyleyeceğimi söyledim. O evi tutmayacaksın. Sen öyle minnacık etekli kızların apartmanlarda yaşa ohh keka ben de ortalarda karıyım diye dolanayım sonra.
- Şu an kamyoncu gibi konuştuğunun farkındasın değil mi?
- O evi tutarsan gerçekten şu an şurada bayılma taklidi yaparım, sinir krizi geçirme taklidi yaparım, hatta uyuşturucu krizi taklidi yaparım, hatta orgazm taklidi. Benim istediğim olacak o evde yaşamayacaksın.
Adam derin bir nefes aldı, 'ben ne yaptım ki sana bana böyle birini yolladın' diye Allah'a isyan edip, evden vazgeçtiğini söyledi.

Valla kusura bakmasın, bizim de üst katta bekar bebikler oturuyordu ve apartman gülünü bile düdüklemişlerdi. Ben kendime bu saatten sonra PuCCa godoş olmuş, rahat olmuş, geniş olmuş dedirtmem!

6.09.2011

Geçen gün evde ne giydiğini biliyorum!

Hep böyle filmlerde falan görüyorum, kadınlar evin içinde saten geceliklerle dolaşıyorlar, uyandıklarında pat sabahlıklarını giyip evde kuğu gibi süzülüyorlar. Ne bileyim mesela depresyona girdiklerinde, sevgilileri onları terk ettiğinde kombinezonlarını hoop üstlerine çekip, ellerine de bir viski alıp pencerenin önünde dertli dertli oturuyorlar.

Bi de bana bak, evin içinde saç boyası lekeli tişörtlerimden giyiyorum. Sanki her gün 7 kere evi klorakla temizliyormuş gibi bütün eşofmanlarımda bir çamaşır suyu lekesi. 25 dakika giydikten sonra diz izi çıkmış salaş bir hal. Saçlarımın önünü tel tokayla arkaya itmişim evin içinde öyle dolanıyorum. Haa yatıya misafir gelecekse ayrı ama misafirlik pijamalarım var, giymeye kıyamıyorum onları da. Depresyonda isem öyle viskimi alıp cam kenarında içeceğim de bilmem ne. Bir defa hemen evdeki kızlar kıyameti kopartır, "Lan o viskiyi biz dışarı çıkmadan önce evde içeriz diye saklıyorduk, sen ne yapıyorsun bira senin neyine yetmiyor" diye carlarlar bana. O yüzden ben de depresyonumu tumblr kızı edasıyla, dizlerimi karnıma çekip pencere önünde kahve içerek atlatmaya çalışıyorum. Sonra tabii onca kahvenin ardından, zangır zangır titreme, bir heyecan, bir uykusuzluk durumu....

Hah işte, neyse ya dedim yeter, 20 li yaşların sonlarına gelmeden artık biraz büyü de seksileş PuCCa. Kendin için yapmıyorsan bunu manitan için
yap ve kendinden bambaşka bir PuCCa yarat. Bu işe de pijamalarından başla ve kendine ipekli satenli gecelikler al! Piyasadaki saten gecelik kavramının Nuriye ablanın çeyizliği ile aynı anlam olduğunu anlamam uzun sürmedi tabii. Aralarından en az çiçekli olanlardan eve stok yaptım. Sabahlıkları doldurdum dolabımın içine, bir de ev terliklerimi atıp, yerlerine hafif topuklu şeylerden aldım. Artık evin içinde kuğu gibi süzülmeye hazırdım!
Geceliğimi giydim, üzerime de sabahlığı çektim, terliklerimi de şıpıdık diye geçirdim ayağıma evin içinde dolanmaya başladım. Tabii ki aynada gördüğüm görüntü o victoria'nın sürtükleri gibi değildi, o minnacık geceliklerle onlar su gibi olurken, ben niyeyse dolmalık bibere dantel geçirmiş gibi olmuştum. İlk kardeşim gördü beni, baktı baktı baktı "Abla hayırdır? yeni tecavüze uğramış Serpil Çakmaklı gibi olmuşsun, neden evde bunlarla dolaşıyorsun?" dedi, cahilliğine verdim sesimi çıkarmadım. Sonra aradan biraz zaman geçti, sabahlık azcık terletti beni tabii, bu sıcakta onu giymek akıl karı değilmiş bıraktım yerine geceliğimle dolanmaya başladım. İlk gün biraz garip geçti, alışmak zor oldu...
Ertesi gün evde kimse yoktu, bu kez saçlarımı falan da böyle dalgalı bir şeyler yaptım, manita gelecek şimdi en azından şıkır şıkır olayım diye... Evde elimde şarap kadehiyle dolanıyordum ki kapı çaldı, şimdi o halde kapıyı açmalı mıyım? Üzerime sabahlık giysem o daha abes durmaz mı? kapının önünde ya sapığın biri varsa, ben öyle açınca "ooooo abla dünden hazırmış" diye saldırırsa? Burası Türkiye bir de, mahkeme direk beni suçlu bulur kafadan. 13 yaşındaki kızı aklı başında kadın yapıp, 'tecavüze uğramamıştır, kendi isteğiyle yapmıştır' diyen yasalar var, kot pantolonlu ise kadın tecavüz sayılmıyormuş mesela. Adam, hatun saten gecelik giymiş dediği anda hakim, "kapat kapat kapat dosyayı abla yolluymuş yaz kızım" der kesin.
Gittim hemen altıma pijamamı çektim, kapıyı açtım. Alt komşu, topuk sesinden rahatsız olmuş bana onu söylemeye gelmiş. 168 boyumu 172 yapan terlikleri o geri zekalı karının ağrıyan başı yüzünden rafa kaldırmak zorunda kaldım. Bu seferde o geceliğin altına muya terlikleri giydim ama hiç yakışmıyor, altımda şap şap banyo terliği üstümde Zerrin Egeliler geceliği. Gerçek bir altı şişhane,üstü tabakhane miydi neydi o laf öyle oldu.

Açtım televizyonu saçlarımı yana attıra attıra çok önemli bir şeymiş gibi doktorlarda gene kim öldü de hangi doktor kime verdi diye bakıyordum ki bir daha kapı çaldı. Delikten baktım, bi tane küçük bebe malak malak duruyor kapıda. Yaaa bundan bişi olmaz, boşuna pijamamı giymeyeyim dedim tam kapıyı açıyordum ki aklıma adult forumlarda yazan hikayeler geldi. "Komşu kızı PuCCa abla, saten geceliğiyle evde dolanır bizi çıldırtırdı. Ağzı yüzü çirkin, suratına sıçmazsın, etine dolgun bıngıl bıngıl et olan PuCCa ablanın kendine özgü bir tarzı bir gideri vardı. Annemgil bir gün tuz almak için beni ona yollamıştı, kapıyı kendine bir beden küçük gelen geceliğiyle açmış ayna gibi karşımda parlıyordu. İçeri gel bakalım aslanım dedi bana....."

Ayyy hayır, hemen pijamamı giymeliyim! Gittim açtım kapıyı, balkona çamaşırları düşmüş onun için gelmiş verdim çamaşırı, gittim yeniden geceliğimi giydim bekledim. Sonra tam kıçımı koltuğa koyuyordum ki yine o lanet kapı çaldı. "sikerrrrlerrrr lan, benim saten gecelik giyeceğim günü mü buldunuz" diye cinnet geçirecektim resmen. Kargo gelmiş, bu sikik kargoda zaten istediğim zamanda değil, ne zaman gereksiz an var o zaman gelir. Bir daha üstüme çektim pijamayı, aldım kargoyu geçtim içeri oturdum. Bu kez pijamamı çıkartmadım, nasılsa biri yine kapıyı çalacak diye. Aradan bir saat falan geçti, dedim herhalde kimse gelmeyecek bu sefer tam çıkarttım pijamayı, zırrrr kapı çaldı.

Siktir, cidden yani pencereden beni izleyip benle dalga geçen bir mahalleli var ya da bu murphy artık bokunu çıkardı bu olayın. Yeter artık, geceliğimle açacam kapıyı aaa diye gittim kapıya, homurdana homurdana açtım kapıyı, manita gelmiş.
Beni öyle görmesiyle, önce bi şaşırdı, sonra etrafına baktı, sonra beni tuttuğu gibi yatak odasına götürdü... Hemen aklına öyle pis pis şeyler gelmesin, terbiyesiz!

- xxx lerle beraber geldik. çıplak çıplak kapıya mı çıkıyosun. Şimdi çocuklar gelecek. Üstünü giy... evde sen kendi kendine çeyizliklerini mi deniyorsun ben yokken?
- Bu çeyizlik değil be, gecelik
- çeyiz şeyi gibi
- hayatında gecelik mi gördün acaba öküz! Çek git çeyizmiş, sensin çeyiz.
- doktorlar da açık tv de, fiskos masası da örüyor musun ha, nereye sakladın dantel poşetini hah söyle hadi.
- Şu an senden nefret ediyorum.

Öyle işte, yani alışmadık götte saten gecelik durmazmış... ben yine emektar dizi çıkmış dondurma desenli pembe pijamama geri döndüm. Bir de aklıma şey geldi, bi film vardı, İbo sevgilisine "naylon geceliği orospular; pazen geceliği namuslular giyer" diyerek, hatunun geceliğini parçalamıştı. Sonra yazık Fulden Uras'tı sanırım yavrum gitti geneleve düştü, olan o geceliğe oldu, bi ton para da vermişti mundar oldu boşuna...

23.08.2011

Sevgilimin eski sevgililerini öldürsem, dünya o zaman yaşanılabilir hale gelir


Sevgili sevgilim yaz tatili için kendince bir sürü plan yapıp, onları bana sunum olarak gösterdi, aralarından beğendiklerimi aldım ve hadi bakalım tatile hazırım dedik.

Tatilimiz Antalya'dan başlıyor, önce Akdeniz sonra Ege kıyıları derken yine İstanbul'da son buluyor. Kalktık gittik öncelikle Olimpos, Kaş falan gezmelere. Bir hafta boyunca dolandık, nasıl başardık bilmiyorum ama bizim paramız bi hayli az kaldı... Gece alemi olan yerler olsa ses etmeyeceğim, kocaman otellerde kalsak eyvallah diyeceğim ama sadece yemek yemeye, bir de paraşüte ıvıra zıvıra biz ikimiz bütün tatil parasını harcamışız. Bari tur atma işi olmadı napak, iyi bir yer bulalım adam gibi börtüsüz böceksiz, temiz çarşaflarla tatili bitirelim diyip aldık önümüze haritayı. Manitanın bana sunduğu bütün otellerin hepsi Alanya'da. Durup durup, büyük ihtimalle google da "Rusların en fazla olduğu oteller" diye aratıp önüme getiriyor. Ben yok dedikçe, iki kilometre ilerisindekini bu kez söylüyor. Sonra da beni utanmadan ırkçılıkla suçluyor. "Senin bu yaptığın kafatasçılık bir kere, onlar da insan, onlar da can, neden onlara bu kadar kötü davranıyorsun, Turist yani bize para kazandıran iyi kalpli kişiler. Lütfen biraz hümanist, bir parça sosyalist ol ve bu anti Rus faşistliğinden kurtul" diyor. Oldu canım, oldu paşam, oldu güzelim onlar benim ilelebet düşmanımdır, öyle de kalacaktır! Yurdumuzun erkeklerini onlara sunacak kadar saf değilim! Alanya benim için bitmiştir.... Yahu adamdaki de akıl, sevgiliyle Alanya'ya mı gidilirmiş, hiç mi aklın çalışmıyor be adam, masada bir sürü yemek olup tek lokma yiyemeyeceksin gibi bir şey bu. İnsan aklını kaçırır, kafayı yer yemin ederim....

Öyle böyle derken biz birbirimizi yerken, lan dedim kalk Kıbrıs'a gidelim. Tam çiftinle gideceğin yer bir kere. Birincisi o her yanda cirit atan, yaz geldi mi ortalığa saçılan bekar güzel hatunlardan ortada yok. Millet karısıyla, metresiyle, sevgilisiyle gidiyor oralara. Casino yani boru mu? Pılı pırtı toplayıp hoop gittik Merit'e. Otele girdik, odaya çıktık, dünyanın en huzurlu yeri, bir haftadır bungolowlarda kalmaktan içim şişmişti artık. Bi de ben doğa böcek püsür seven biri de değilim niye koşturarak oralara gittiysek neyse işte, odanın en güzel özelliği tuvaletin yatağa gayet uzak olması, geniş olunca oda rahat rahat tuvalete gidebiliyorsun. Kaş'ta tuvalete gidememekten en son mosmor olmuştum, hatta yeşermiştim ya, yatağın hemen dibinde banyoyu koymuşlar, kapıyı kapatsan bile çıkartacağın her ses değil odaya, bütün bahçeye yayılıyor. Hatta dağlardan yankı yapıp geri dönüyor sana. Oysa ki bu odanın tuvaleti öyle mi yemin ederim saatlerce kalabilirim, hatta yatağı serseler orada bile uyurum o derece güzel.

Ben odanın keyfini süreyim, bu otel benim olsa, her odadan şu kadar alınsa ufuuuuuu 3 sene içince şu kadar para eder, personele şu kadar diye hayal kurarken adam indi aşağıya. Bir 20-25 dakika geçti, ben de ineyim dedim, inerken de valize neler koyacağımı hesapladım, bornozlar, şampuanlar, minik sabunlar, bardakları da alsam mı acaba, yok o kadarı da öküzlük olur neyse...
Tam aşağıya indim bir baktım, bizimki bir kızla konuşuyor. benden sadece 25 dakika ayrı kaldı ve lobide birini düşürmüş resmen. Ben odada saf gibi kendi kendime hayal kurarken bu burada beni aldatma planları yapmış! Bunu bana yapmış yani, Allah senin belanı versin. Ben ikinizi de boğmaz mıyım, ben ikinizin de kafasını birbirine vurarak çıkan kıvılcımla Kıbrıs'ı yakmaz mıyım? Gerçi kızın suçu yok, belki bir sevgilisi bile olduğunu bilmiyordur, ahhh kalbim daralıyor şu an ne konuşuyorsanız o kelimelerle boğulun inşallahhh...

Koştur koştur yanlarına gittim, resmen koşuyorum ama tam yaklaştım ki kızın elini tutan birini gördüm, azcık yanaştım bir baktım adamın biri. Hatunun sevgilisi varmış meğersem, arkadaşıymış yani sevgilisi olan arkadaş zararsız kategorisinde diyerek havuzun açık büfesine doğru aynı koşuş hızıyla geri döndüm.Sonra manita yanıma geldi, tavuk butlarını ağzıma ağzıma tıkıştırırken, "kimdi onlar" dedim, o da çok
sakin bir şekilde "eski sevgilimdi ya, takılmıştık bi ara" dedi, eline kitabı aldı ve suratıma bakmadı bile..... Eski sevgilisi!
Kalbim daralıyor bu kelimeyi söylerken bile, eski sevgilisini yenisiyle görüyor, konuşuyor bir de bana utanmadan bunu anlatıyor. Acaba içi acıyor mu? Acaba görünce üzüldü mü? acaba ahh keşke seninle olsaydım yeniden, şu yanımdaki tavuk yiyen pis çikoya baksana diyor mu? Acaba onu seviyor mu? Acaba ne zaman tanıştılar, nasıl sevişiyorlardı, neden ayrıldılar, ayrıldıktan sonra çok üzüldüler mi? Neden Tanrım neden, bana bir tane sevgili veriyorsun da yanında eski sevgilisini de gönderiyorsun, bana bunu neden yapıyorsun. Şimdi senin yüzünden kafamda onları 189 pozisyonda görüyorum bana günah değil mi rabbim, ben senin kulun değil miyim?
Yemek yiyoruz, aklımda hep ikisi var ikisi olmadığı zamanlarda da 'bak bak bak kapıya doğru gözünü çevirdi, kesin kızın gelmesini bekliyor' diye düşünüyorum. Başka şeyler düşünmek için uğraşıyorum başaramıyorum, soru sorayım kızla ilgili diyorum ona da cesaret edemiyorum. Yalan söyleyecek, onu düşünüyorsa bile gelip bana sanki "Evet PuCCa'cım onun limon limon memelerini düşünüyorum, çok özlemişim, keşke havuzda bacağını kırsan da onunla tatile devam etsem" mi diyecek? Tabii ki hayır, "Yaa saçmalama PuCCa, şu an yanımda sen varsın, onu özlüyor, istiyor olsaydım o olurdu, lütfen bebeğim bozma tatilimizi" diyecek. Bu adamların da bu konulardaki kendilerine güvenleri beni öldürüyor, isterse olurmuş, yani karşı taraf hep hazır kıta bekliyor da sırf bunun paşa gönlü istemedi diye bla bla bla....

Akşam oldu, gezdik dolandık sonra Casino'ya girdik. Bir baktım kızla adam bir makinenin karşısında bekliyorlar, hemennn benimkinin suratına baktım, acaba bakıyor mu kıza acılı gözlerle diye, acaba kafasından "yanındaki var ya, ben olmalıydım, yanımdaki var ya sen olmalıydın" fon müziği çalıyor mu diyerek. Acı bazen zevk veriyor kısmını da kendime uyarlayayım dedim, tuttuğum gibi bunu onların yanına götürdüm, ikisinin de gözlerinin içine bakıyorum birbirilerine bakıyorlar mı diye derken, bu elimden tuttu, "PuCCa bir saniye bir şey söylemem lazım" dedi, biraz kenara çekip beni, bana acıyan gözlerle bakmaya başladı. İki kolumdan okşayarak kaşlarını Küçük Emrah gibi yaparak eğildi. İşte bana şimdi gerçeği söyleyecekti, o kızı sevdiğini aslında anlatacaktı. Çünkü biz bu salakla başlarken, "bak ne olursa olsun her şeyi doğru söyleyelim birbirimize tamam mı" demiştik. Ayy ne bilirdim ki bunu ciddiye alacağını, off bana ona karşı içinde bir şeyler kıpırdadığını söylerse ne yapsam acaba.
Yapacağım şey gayet basit tabii, bir hanfendi gibi bu durumu karşılamak. Yüzünü ellerimin arasına alarak, "aşka hiçbir şey engel olmamalı biriciğim, git ve onu al" diyerek, gözyaşlarımı kendime saklamak.
Ya da yüzünü ellerimin arasına alarak tırnaklarımı yanaklarına geçirip, "Senin ağzını yüzünü sikerim bana bak, bu gözlere iyi bak, gördüğün son gözler bunlar olacak. Seni öyle bir işkenceyle öldüreceğim ki tarih kitapları bile yazacak, anladın mı amık!" demek olacak.
Sanırım ikinci seçenek benim için daha uygun, derin bir nefes aldım, "söyle" dedim, kulağımı ona doğru uzattım. "Ya aşkım, burada içki paralı mı parasız mı?" diye sordu.
ben burada kafamda 50 tane film sahnesi canlandırayım, herifin düşündüğü şeye bak, gerçi sevindim yalan yok, hatta çok sevindim en azından beni bırakmıyor garip bir halde diyerek.
Yeniden o çiftin yanına gittik, yanlarındaki makineye oturdum, şöyle göz ucuyla baktım ne kadar kazanmışlar diye, kaybediyorlar ohh dedim geri zekalı.
100 tl çıkardım, makineye tam sıkıştırıyordum ki, sevgilim elime bir atladı, "Sen napıyorsun, ilk kez oynayacaksın bari azcık parayla başla" dedi, elime 10 tl verdi.
Bir sinirlendim, yanımızdakilerin yanında bana çocuk gibi davranmasına burnumdan soluya soluya oynamaya başladım.
Sana yemin ederim, o 10 tl yi 450 tl yaptım. Zaten para kazandıkça yanımdakileri falan da unuttum, ufuuuuu zengin oluyorum heyoooo kendime havuzlu evler alcam, jaguar arabalar alcam diye hayaller kuruyorum. 10 tl den 450 kazandıysam 450 tl yi koysam kimbilir neler yaparım diye düşündüm. Sonra aldım paramı, uykum geldi, yanımızdakiler de baktım gitmiş, odaya çıktık.

Yatağa yattık, ben ertesi gün büyük poker turnuvalarına falan girdiğimi hayal etmeye başladım. Poker oynamayı bilmiyorum ama olsun, öğrenirim. Yarın akşam abiye falan giyineyim böyle, aşağıya ineyim, sonra milyarlar ya ne milyarı trilyonlar kazanayım. Hemen Acarkent'te bir B tipi villa alıp, havuzu paralarla, ya da dur Nutella ile doldurayım. Aman zenginim zaten iki kilo alırsam hopp aldırırım yağlarımı ne olacak di mi? Ben böyle hayaller kurarken bir çıtırtı duydum, arkamı bir döndüm, sevgilim benim uyuduğumu zannedip çıkmış odadan.

Şimdi gerçekten aldatılıyorum işte, resmen beni uyutup o sürtükle buluşmaya gitti! O da sevgilisini uyuttu kesin anlaştılar ve kaçacaklar buradan. Hemen aşağıya inip onları basmalıyım, hatta dur önce kızın geri zekalı godoş sevgilisini uyandırayım da öyle ineyim aşağıya. Allahım ilk defa birini basıyorum hem heyecanlıyım, hem korkuyorum, hem de üzülüyorum. Ama bunlardan önemlisi o iki sıçanın derisini kör bıçakla soymak istiyorum! Asansörde düşünüyorum, karşılaştığımda ne yapacağımı hanfendi falan olmaya gerek yok, o orospuyu evire çevire döveceğim önce, sonra adamın gözlerini yerlerinden çıkartıp kızın götüne sokacağım! Lanet olası pislikler beni nasıl aldatabilirsiniz siz, hayatınızı karartayım da görün gününüzü. Canınızı almam için bana dualar edeceksiniz, ne olur bizi öldür diyue yalvaracaksınız ama yooo bebeğim yoo, hemen öldürmeyeceğim ikinizi birbirinize çiğ çiğ yedireceğim, allah belanızı versin emi bana neden bunu yapıyorsunuz ben ne yaptım size!!!!!!

İndim aşağıya havuza doğru koşa koşa gidiyordum ki, bir baktım Casino'nun içinde sevgilim makine başında. Vayyy kızı bekliyor diye, oturdum bekledim. Bir belgeselcinin aslanı izlemesi gibi, pusu kurdum yattım soteye onu izledim.
Bir saat geçti kimse gelmedi, 2, 3, 4 derken sabah oldu, zaten uyuyup duruyordum olduğum yerde kimse gelmedi. O da öyle makinede oynadı durdu. Kız kaçamadı heralde dedim.
Ondan önce yatağa geçip, onu yakaladığımı fark etmesin diye renk vermedim.

Ertesi gün oldu, hiç carlamayayım bunları basayım bir arada diye sesimi çıkarmadım. Kahvaltı falan yapıyoruz ama ben hep manalı manalı bakıp duruyorum, resmen nefret ediyorum ondan. Neyin var PMS misin diyor, ananın amıyım diye girişmek istiyorum ama yapmadan gece olmasını bekliyorum.
Biz beklerken böyle anam bir baktım, kızla sevgilisi eşyaları indirmiş gidiyorlar. Hemen benimkine döndüm, "hoşçakal" demeyecek misin diye, "bana ne yahu şimdi iki saat gene çeneye tutacaklar" dedi. Vayyy çakal vayy.... Demek İstanbul'da görüşeceksiniz, orada basmak zor olacak ama bakalım dedim.

Gece oldu, beraber uyumaya gittik, ben böyle tam uykuya dalmıştım ki, ya salak mıyım dedim, neyi bekliyorum ağzına sıç adamın diye ona doğru bir döndüm. Adam gene yok!
Allah kahretsin, adam aşağıya inmiş, beni aldatıyor ya, ee kız da gitti kim lan beni aldattığın orospu diye patır patır indim aşağıya.
Bir gece önceki gibi yine havuza doğru koşuyordum ki, adam gene aynı makinenin başında oturuyordu.
Bir saat bekledim, ikinci üçüncü saati beklemeye gücüm olmadığı için olayın en mantıklı çözümü olarak adamın yanına gittim, "ne işin var burada" dedim, beti benzi attı önce bir, sonra da benim ona uğursuzluk getirdiğimi, sürekli yanımda kaybettiğini, devamlı konuştuğum için olaya adapte olamadığını, o kadar çok konuşmam onun beyninde derin yaralar açtığını anlattı.
"Peki" dedim, "ben yokken kazanıyor musun?" baktı, baktı baktı "hayır" dedi, "o geçen gün kazandığın para gitti işte, onu geri almak için uğraşırken daha fazlası gitti, sonra onları kazanayım dedim, sonra işte sen beni gördün, sonra işte öyle"
Baktım baktım baktım, çolumuzun çocumuzun rızkı iki kiraza gitti ama en azından beni aldatmıyormuş diyip sarıp sarmaladım...


10.06.2011

PuCCa ile 24 saat

Geçen gün derginin birinde ünlü bir mankenin hafta sonunu saat saat nasıl geçirdiğini yazmışlar. Hatunun yaptıklarını okudum, tövbeler olsun anacım benim hafta sonuma bak bir de diyerek utandım kendimden.

Sabah 8:00- O, güzel bir günü kaçırmamak için erkenden uyanmayı tercih ederken; ben rüyamda İspanyol erkeklerine krem şanti sürme başkanlığına seçildiğimi görüyorum…

8:30- O, Güne zinde başlamak adına kuvvetli bir kahvaltı için bla bla mekanını tercih ederken; ben hala yastığıma salyamı bırakarak uyuyorum…

9:30- O, kahvaltıdan sonra harika bir sporun iyi gideceğini düşünüp kardio mardiyo hak getire patır patır koşturuyor. Ben ise hala uyuyorum, o sırada durumuma hareket getiren tek şey çişimin gelmesi. Uykudan uyanma ile uyanmama arasında kalıp, “Allaam eğer çişimi geçirirsen kalkınca üç kurban keseceğim, lütfen beni uykumdan uyandırma” diye mırıl mırıl duamı edip çişimi psikolojik olarak erteleyerek bunu ulvi güçlere bağlıyorum.

13.00- O, sporunu bitirmiş, bir güzel duşunu da almış, hatta evine geri dönüp, süslenmiş öğle yemeği için Nişantaşı’nda karşılığında 2 ayakkabı alabileceğim bir mekanın yolunu tutmuş. Ben ise kardeşimin açtığı televizyonun sesine uyanmışım. Bas bas bağırıyorum, gözlerim şiş ağzım burnum kaymış, saçlarım Ayşe Özgün tadında, “Burada insan yatıyor bee insan, düşüncesiz pislik! Kapa onu atarım valla camdan haa!” diye kızcağızdan bütün bastıran çişimin öfkesini alıyorum…

14.00- O, hafif salatasını yiyerek, arkadaşlarıyla birlikte pıt pıt butikleri gezmek için yol alırken, ben yatağın üzerinde popişimi kaşıya kaşıya “bugün ne yapsam yaa” diye düşünüyorum. Sonra klozetin üzerinde tavanı, yerdeki mermerlerin şekillerini inceliyorum, bir tanesini acayip bir şekilde Orhan Gencebay’a benzetiyorum. Sonra banyo yapmam gerektiğini düşünüyorum, yemek mi yesem banyo mu yapsam diye çok zor bir karar vermem gerektiğini fark ediyorum. O, kendisine alacağı ayakkabının rengine kara verirken, ben banyodan vazgeçip aynada yüzümü yıkıyorum.

16.00- O, arkadaşlarıyla alışverişten yorulup güzel bir film izlemeye karar veriyor. Ben ise kardeşime yalvararak kendime kahve yaptırıyorum. “Eğer kahveyi sen yaparsan valla billa ben de yemek yaparım, ne olursun kahve istiyorum sadece” diyerek. Yaa zaten şu kıza kahve diye yalvardığım enerjiyi kendim yapmak için kullansam daha az yorulurum. 25 dakika sadece yalvarmayla geçiriyorum, sanki portakallı hindi dolması istiyoruz, alt tarafı sıcak suyun içine atılmış bir kaşık kahve yahu.

18:00- O, filmden çıkıyor arkadaşlarıyla resim sergisine doğru yol alıyor. Yolda yemek yiyecekleri bir yer görüp acıktıklarını hissediyorlar oraya oturuyorlar. Ben ise, dikkatini çekti mi bilmiyorum hala yemek yemedim. Buna rağmen bir bacağımı kes, onun kilosu kadar var ya da yok. Bilgisayarımı açıyorum, Twitter’a bakıyorum, Facebook’ta eski sevgililerimi, onların yenilerini kurcalıyorum. Arkadaşlarımın kekomançi iletileri ile dalga geçiyorum, bir yandan da kardeşimle kavga ediyorum. Kızcağız yemek yiyelim diye ağlıyor, ben ise “yaparsan yeriz gözümm” modunda takılıyorum. Sonra dışardan yemek söylüyoruz…

21:00- O, artık yorulup evine dönüyor, sonrası güzel bir duş, hafif meyveler bla bla... Ben ise saate bakıyorum “aaa akşam olmuş yahu, bu saatten sonra ne yapılır ki? Bari dvd izleyelim napalım” diyerek üzerimden pijamalarımı bile çıkarmadan o koltuğun üzerinde sızana kadar bekliyorum…

Bir Pazar günüm de böyle yok olup gidiyor yani…

25.04.2011

Sevgilinin burcunu söyle, nasıl terk edileceğini söyleyeyim

Deneme bir iki, deneme bir iki açıldı mı bloglar....

El atmadığım bir burç muhabbeti kaldı diyerek, size kaynağı götüm olan bir olayla manitanızın burcuna göre nasıl terk edileceğinizi söyleyeceğim. Üstelik öyle hiç anlamadığınız laflar da yok, Mart ayında sağ taraftan kakalayan Venüs’ün sizi darlaması. Yok, efendim çaprazlama giden Uranüs’ün Mayıs ayında sizi etkisi altına alıp Ay denilen melankolik gezegenin sizi çarpması. Diğer satıra geçerken bir öncekini unutuyorum yahu, iyi bişi mi dedi kötü mü dedi diyerek bir garip oluyorum... O sayfa sayfa yorumlarda para, aşk meşk ararken, gram anlamadığım 45 derecelik açı ile kapsama altına girdiğimiz Merkür’ü anlatırsa olacak olan bu! Ben de kendimce burçlarla ilgili birtakım kaynakları (kıçım) araştırarak bu sene sizi terk edecek burçların bunu nasıl yapacağını yazacağım. Ona göre artık önleminizi alırsınız.

Koç:

Koç burcu erkeğinin daima kafası karışıktır. Ne istediğini bilmeyen koç burçları, bu gün sizi ister yarın pişman olur, yarın yine ister ama haftaya yine pişman olur. Koç burçları garantici oldukları için ilişkiye başlamadan önce “Heyy kadınım ben ilişki kafası yaşayan bir erkek değilim” telkininde bulunur. Terk ederken size rahatlıkla “Ben söylemiştim baştan” diyebilir. Siz bu burçla kavga etmek isteseniz de beceremezsiniz. Öyle kayıtsız kalır ki, siz sinir krizi geçirirken size “Ama ben böyleyim” diye, soğuk karşılık vermesi mümkündür.

Boğa

Boğa burcu erkeğini 100 metreden tanımanız mümkündür. İlişkiye başlarken siz tamamen Afrodit’sinizdir. Size tapma derecesinde âşıkmış gibi davranır. Duyguları o kadar hızlı hareket eder ki, size âşık olan adam kısa bir süre sonra bir bakmışsınız Ares oluvermiş. Sizden beklentileri yüksektir. Sizin de onu şımartmanızı ve ona tapmanızı ister. Siz ona tapsanız bile muhakkak bir hata görecektir. Lakin boğa burcu erkekleri ayrılma özürlüdür, bunun yerine yaşamı size zindan ederek sizi kaçırmanın yollarını bulacaktır.

İkizler

İkizler burcu değişkendir klişesini bir kenara bırakalım, bu burçla bir ilişki yaşamak harikuladedir, sizi sever ama size olan sevgisini nefretiyle göstermekten haz alır. Sizi oyuncağıymışçasına kullanır, bir süre sonra bu oyuncaktan sıkılınca başka bir oyuncağa geçmesi olağandır. Sizden ayrılmak istemez, istemediği gibi birçok ilişkiye de açık davranır. O sizi tüketmeden, ayrılık sinyali aldığınızda arkanıza bakmadan kaçmanız gerekir.

Yengeç

Garantici yengeçler “sorun sende değil bende” kafası yaşarlar. Bütün klişeleri bu duygusal burçta görmeniz mümkündür. Seni istemiyorum, ama hayatımda varlığını istiyorum. Hiçbir zaman tam olarak sizi terk etmez. Yalnızlık korkusu bu burçta daha yoğundur, kendine yeni birini bulana dek sizi gel-gitlerinde boğar. Yeni bir ilişkiye başladığı anda adamdan ne ses gelir ne soluk.

Aslan

Aslan burçları hep imkânsızı ister, kolay gördükleri şeylerle uğraşmazlar. Sizi terk ederken alaycı ve arkadaşça görünürler. Sizi teselli etmek bir kenara dursun ilişkide ki bütün suçun sizde olduğuna, ilişkinin bitme sebebinin tamamen sizin yüzünüzden olduğuna sizi bile inandırırlar. Siz harikulade bir ilişkiniz olduğunu zannederken bir bakmışsınız adam ardı ardına suçlamalarda bulunmuş, elbette siz hatayı kendinizde aramaya başlarken, aslan yeni avının peşine çoktan düşmüştür.

Başak

Başak burcu mükemmeli arayan burçtur. Siz ne kadar ben doğruyum deseniz de adam kafasına ayrılığı koymuşsa siz yanlış kadınsınızdır. Sizi terk ederken hafızası resetlenir. Umursamaz, alaycıdır ve asla yalnız kalmadığı sürece size açık kapı bırakmaz. Taktik nedir bilmez bu burç, o an ayrılmak mı istedi canı “olmuyor bitti-git” diye haykırır. O an sizi mi istedi canı “gel özledim” diye yaklaşır. Bu burçtan ince düşünce en azından bir ayrılık konuşması beklemeyin.

Terazi

Terazi burçları tamamen despottur. Eğer onu uyum sağlamaz onun kuralları ile hareket etmezseniz sizden çok kolay vazgeçebilir. Gerçekçi bir burç olduğu için ilişki boyunca görmezden geldiği hatalarınızı ayrılık günü yüzünüze vurmaktan çekinmez. Eğer terazi bir ilişkiyi bitirecekse, sebep her ne olursa olsun canınızın yanmasını derin bir aşk acısı çekmenizi sağlayacaktır.

Akrep

Eğer bir akreple ilişkiniz var ve size soğuk davranmaya başlamışsa aman dikkat! Ayrılık günü gelip çatmıştır. Akrep burcu ayrılmadan önce sizi ayrılığa hazırlar. Artık yanınızda kahkaha atmaz, depresif hallere bürünür, soğuk ve kararlıdır. Geçmişle yaşamayacağını size anlatmadan sizi terk etmek istemez. Çünkü en tahammül edemeyeceği şey, geçmişten bir kadının gelecekte hortlayıp karşısına çıkmasıdır. Bunun için bütün koşulları sağlar ve sizi ondan sonra terk eder.

Yay

Yay burcu gaddardır, ayrılırken sanki sevgilisini değil kanlı bıçaklı düşmanını yok ediyormuşçasına iştahla cümleler kurar. Sizin zavallı olduğunuza sizi inandırır. Yayın kuralları, yayın yaşamı, yayın ilişkisi bu ilişkiyi tek başına sırtlanmış gibi davranması çok normaldir. Sizi terk ederken yeniden onu arzulayacağınıza çok emindir, bu yüzden sizi üzmekten, size hakaret etmekten çekinmez.

Oğlak

Oğlak burcu daha evcimen daha yumuşak bir burçtur. Ayrılırken vicdan azabı çeker, bu suçluluk duygusu ile zannedersiniz ki sizi terk etmiyor sizinle yeniden sevişiyor. Sakın aldanmayın yalnızca kendini aklamaya çalışıyor. Oğlak burcu aşka fazlasıyla inanan ama çok çabuk aşık olduğunu zanneden bir burçtur. Sizi terk ediyorsa tek sebebi size aşık olmadığını anlamış olmasıdır.

Kova

Enfestir kova burcunun terk etmesi, hatta ilişki sürecinden daha keyif alırsınız. Eğer bir kova ile ilişkiniz varsa siz onu terk etmeyin, bırakın başrol onun olsun. Bir tiyatro sahnesinde gibi hissedeceksiniz kendinizi. Sizi terk ederken “Seni ölene dek seveceğim ama gitmem lazım” gibi beylik laflar edecektir. Size hala aşık bir adamın acı çekerek gidişini izlemekten çekinmeyin. Bütün klişeleri alt üst eder kova burcu erkeğinin terk edişi.

Balık

Balık burçları ilişkiye başladığı gibi ayrılır. Neden ayrıldığını bilmez, ne kendini suçlar ne sizi. Hatta sizi arayıp ayrılık konuşması bile yapmaya tenezzül etmez. Onun için bitmiştir, ve inanır ki bir ilişki biterse bir dostluk başlar. Fakat bunu sizinle paylaşmaz, bilinçli olduğundan değil, sizin de onun gibi düşündüğünüzü zanneder. Size neden ve sebepler sunamaz, işyerinden çıkıp kepenk kapatır gibi ilişkiyi de kapatır ve hayatına kaldığı yerden devam eder.


Not: Bin kez yazdım ama bir daha yazayım, tamamen salladım hepsini... Gözlemlerim ve tecrübelerimle yola çıktım. Bu arada Balık burçları kökünüz kurusun! Amin.

24.02.2011

Ölüyorum, duymuyorsun.

Hayatımın en ağır gribini geçiriyorum desem atmış olmam... Yaa tam bitti diyorum salıyorum kendimi sokağa, hopp 3 gün sonra yine yataktayım. Bir de bu gribin üzerine şu yağı götünden çıkartan ilaç var ya hah onu kullanıyordum Allah allahhh gel gör beni aşk neyledi yemin ederim yok böyle bir işkence.
Bu ilaca ilk başladım bende tıkırtı yok tabii. Sağ olsun bağırsaklarım olayları yanlış anlayıp yediğimi içtiğimi dışkıyı çevireceklerine, taşa döndürdüğü için zor işliyor böyle şeyler bana. Geçen gün tam bir yerle görüşmeye gidiyorum önemli bir mevzu, zaten hastalıktan ölüyorum 2 gün ateşler içerisinde yatakta yatmışım, kalktığımda her yer böyle karıncalı karıncalı, kulaklarımda bir uğultu, ağzımın içi pis pis böyle sanki bütün gece çiğ çiğ fare yemişim gibi iğrenç bir tat ve koku var. O antibiyotiklerin her yanımdan çıkardığı bedbahtlık hali, yarı kaymış ölmek üzere olan hamsi bakışlarımla yola çıkıyordum ki dur dedim ya iki lokma bir şey yiyeyim yolda yığılır kalırım. Yerken tabii ilacımı da bir güzel içtim sonra ayakkabılarımı giydim, tam kapıdan çıkıyordum ki Allah kahretmesin! O nasıl bir acı, nasıl bir sancı... Biri bağırsağıma elini atmış düğümlüyor sanki. Hatta düğümlemek ile kalmıyor tırnaklarıyla bağırsaklarımı paramparça ediyor.
Kendimi attım ayakkabılığın oraya yerde sürünüyorum, her yer zaten karıncalıydı bu kez cine 5 gibi oldu etraf. Allah'tan ergenken cine 5'in şifreli yayınında kırmızı noktalı şeyleri izleyeceğim diye gözlerimi kısıp nerede meme var, hangisi erkeğin kıçı diye ayırt edebiliyordum. Oradan kalma bir alışkanlıkla yere düşen telefonumu buldum. Hemen kardeşimi aradım, "koş gel ölüyorum" diyerek kapadım. Neden bir ambulans aramadığımı inan bilmiyorum, sanırım drama kraliçesi olduğum için kardeşimin gelip, ortalığı ayağa kaldırarak ambulansı aramasını daha uygun buldum...
Yerde yatıyorum, cenin pozisyonuna girmişim dizlerimle karnımı oyarak ölümümü düşünüyorum. Gerçekten ölüyorum ama her yer kararıyor çünkü karnımın ağrısı çekilmez halde, içimde bir ejderha var ve doğmak istiyor o derece... Allah'tan ağdamı mağdamı yapmışım geçen gün, o yüzden içim rahat huzur içinde ölebilirim. İç çamaşırım karnıma kadar çektiğim beyaz kenarı kelebekli don olduğu için "acaba değiştirsem mi" lan diye düşündüm ama değil ayağa kalkmak, nefes alamıyorum... İnşallah gripten ölürüm de arkamdan "Pis dobişko! Yemiş yemiş yemiş, boğazını tutamamış gitmiş ilaç içmiş o da zehirlemiş" demezler. Demesinler zaten aman utanç verici ölümler listesinde başı çeker o muhabbet.
Hayatım gözlerimin önünden geçip gidiyor çocukluğum, hayallerim, isteklerim, olduklarım, olmak istediklerim ve tabii aşklarım... Daha yapmam gereken bir ton şey var diye düşünüyorum, aklıma bir ton şey gelmiyor. Odamı toplamalıydım, bilgisayarımdaki şifreleri silmeliydim, logları temizlemeliydim anca bunlar geliyor. Hayata dair aklımda kalacak tek olay buymuş yani, arkamdan iyi konuşsunlar aman. Off hayır, zaten hayatta iken sırf şu durum yüzünden abuk subuk suratına işenesi insanlara deli gibi prim veriyorum, bir de ölürken düşünüyorum. Bir insanı mutsuz eden tek şey bu bence 'diğer insanların ne düşündüğünü umursamak.' Ki ben dünya sikime minare bir canlı olmama rağmen ben bile ölürsem loglarım yayılmasın diyorsam ohoooooo....
...
Derken, bir anda ruhumun benden çıktığını fark ettim, usul usul gidiyordu sanki. İçimden akıp sonsuzluğa bürünüyordu. Rahatlıyordum, gevşiyordum az önce beni sıkan bağırsaklarım değil meğer ruhummuş, ben ölüyordum...
Birazdan bedenimi yukarıdan izleyecektim, kendime son kez bakacaktım. Kardeşim eve girip yerde beni ölü bulunca sinir krizi geçirecekti. Keşke ambulansı da arasaymışım şimdi işin yoksa bacının kafayı yemesini izle diğer dünyadan, kendini suçlayıp duracak. Sonra komşular gelecekti, üzerime pike örteceklerdi, sonra arkadaşlarımın haberi olacaktı, ardından babamın ve ailenin diğer fertlerinin. Halamlar mezarıma gelip beni deli edeceklerdi. "kefene sığdı mı acaba, ayy ben dedim gitme istanbullara babasının dizinin dibinde yaşasaydı böyle olmazdı, kim bilir ne bok yedi de öldü. İnsan gripten ölür müymüş kesin uyuşturucu kullanıyordu. Sevgilisi mi öldürdü acaba? Hahaa ne sevgilisi ayol o sıfata kim bakar, kesin uyuşturucu ve alkol otopsi isteyelim dur." Sevgilim gelecekti sonra "lan kızla 2 ay çıktık anında mortingen oldu" diye üzülse mi sevinse mi bilemeyecekti. Sayemde eski sevgilisi ölen erkek draması ile bir sürü kız kaldıracaktı. Puff bu hiç hoşuma gitmedi...
Acaba mezarım nerede olacaktı? arkamdan hepsi doğal olarak "iyi kızdı" diyeceklerdi. Kardeşim biraz kendine gelince hemen kıyafetlerime ve odama konacaktı -Kendisinin odası evin en küçük odası da- Yalnız ölü kıyafetleri giymekte ne korkunçluktur yarab? Bir defasında apartmanda bir amca ölmüştü de apartmana oturmuşlar adamın kıyafetlerini dağıtmışlardı. Salonda adamın pijamaları duruyordu ve o gün hiçbirimiz uyuyamamıştık bırrrrr...
Ruhum akıyordu, artık acı çekmiyordum garip bir şekilde mutluydum çünkü. Demek ki doğruymuş ruh bedenin içinde sıkıştığı için bu kadar çok rahatsızmışız. Sürekli darlanmalar, ara ara gelen afakanlar, sürekli kaçma, gitme her şeyi bitirme isteği, anlamsız yere nefes alamama, ortada hiçbir şey yokken boğulduğunu zannetme. Ruhun asıl yeri beden değilmiş, şimdi o kayıp gidiyor ve ben huzur buluyorum. Hepsinden öte babaannem anlatırdı, kötü insanlar ölürken acı çekerlermiş bin kılıç darbesini aynı anda göğsünde hissedermiş. Demek ki iyi bir insanım hiç acı çekmiyorum aksine o kadar huzurlu ve mutluyum ki. Sanki sadece ölümle kendimi bulacakmış gibi. O değil de Esma Ceyhan olsun, Pekmez olsun demek ki affetmişler beni. Eee affedecekler tabii sonuna kadar küfür yiyecek halim yok ya, onlar da anladılar özünde nasıl temiz biri olduğumu.
Ruhumun gidişini hissediyorum ama hala kendimi tepeden göremiyorum, anacım ne ruhum varmış bi türlü çıkamadı diye düşünürken bir ıslaklık hissettim kıçımda. Sonra bir an kendime geldim, lan lan lan altıma sıçmışım... Daha doğrusu günlerdir içtiğim ilaç şimdi yağları çıkartası gelmiş. Ben ruh beden bilmem ne diye sayıklarken altan cır cır gidiyormuşum meğer. Ruhum dediğim şey de düz yağmış. Bir de nasıl sevindim, ayy iyi bir insanım ne güzel ölüyorum bla bla bla diye. Gittim üstümü başımı değiştirdim, yattım yatağa ateşim geçene kadar çıkmadım dışarı.

14.02.2011

Sevgili evren, seni aldattığım için üzgünüm

Şimdi bu evreni kandırma hadisesini bi daha bi daha paylaşmış gibi olcam ama o kadar işe yaradı ki şu an bir manitaya sahibim. Sevgililer günü şeysine dımdızlak kalan varsa bir yardımım dokunur belki. Etrafımdakiler, isteyecekleri bir şey olduğu an, secret olsun, karma olsun, evrene mesaj atma hadiselerini konuşup duruyor. Ben ise sevdiğini serbest bırak dönerse senindir, dönmezse en adi orospu çocuğunun tekidir klişesini bile anlamakta zorlanan kaderci bir insandım. Ta ki uzun süredir manita olaylarına girememe durumuma bir çare bulamayana dek… Denemekle bir şey kaybetmem diyerek evreni yanıltmaya karar verdim!

Hayali sevgili

İşten, eşten, evden yenisini bulmadan ayrılmayacaksın! Ne kadar acımasız olsa da kural bu, paranın parayı çekmesi gibi erkek erkeği çekiyor olmalı. Bir sevgilin varken etrafın yakışıklılarla dolup taşıyor. Ne zaman ayrılıyorsun hooppp adamlar aynı anda yok oluyor… Bunu düşünerek atacağım ilk adım, evrene yanlış sinyal vermek olmalı dedim. Şu an bir sevgilim varmış gibi davranıyorum. Arkadaşlar aradığında, “aşkitomlan film izleyeceğiz bebişim yaa gelemem” falan diyorum.

Oysa evde oturup “öyle bir geçer zaman” dizisini izleyerek, o uzun bacaklı yosma Caroline’a küfürleri yağdırıyorum! Arada bir kavga etmişiz gibi davranıp içiyorum falan, sorunları olan bir ilişkiden kaçmaya çalışan bir kız havası yaratıyorum. Yeni tanıştığım her adama bunu öyle bir yansıtıyorum ki söylediğim yalana ben inanıyorum, bi süre sonra flört ederken vicdan azabı çekiyorum. Yalnız bu hayali sevgili olayının kötü bir yanı var ki, bir süre sonra bu işi şizofrenliğe döndürebilirim. Yani aslında bu iyi bir şey tabii ben bile inandıysam bu olaya, evren gani gani inanır. Burada ki amacım sevgili varmış gibi davranırken bir yandan evrenin bana kısmet yollaması, hadi onu yapmadı diyelim sevgilimin aslında olmadığını görünce kafası karışıp “anaaa bu kızın manitası vardı yahuu” diyerek bana tez elden bir tane ilik yollaması.

İç çamaşırı çekmecesi

Bir gün seks yaparım umuduyla alıp, çekmecenin en güzel köşesine koyduğum bütün çamaşırları giydim. Öyle bir olay gerçekten var çünkü onlar saklandıkça giyemiyorsun, küflenecek yahu köşede kala kala garibanlar. Tabii kotun altına giydiğim fırfırlı tangalar gün boyu beni rahatsız etti, zırt pırt tuvalete gidip onu parçalamak isteğiyle yanıp tutuştum ama yapacak bir şey yok! Birkaç tane de kendime o biçim garip çamaşırlardan aldım. Ama en önemlisi jartiyer denilen şeyin bende seksi durmadığını fark ettim. Hatta öyle ki insanı sevişmekten, kadından hatta dünyaya geliş amacından bile soğutabilirmiş. Kalın bacaklıysam suçum ne yani, o jartiyerin çorap kısmı öyle bir sıkıyor ki portişikkk diye bir kütle yağ popoma doğru yayılıyor. Çok çok kötü bir görüntüydü, sanırım son ilişkimde var olan sorunumuzu da bu sayede anlamış oldum…

Evlenmek istemiyorum.

Bir şeyi çok istediğimiz zaman olur geyiğinin olmayacağını taa bebe belikken öğrenmiştim. Sen vazgeçtiğin an oluyor olaylar. İstediğin sırada sadece acı çekiyorsun, umut denilen şey insanı mutlu etmiyor maalesef. O yüzden artık evlenmekten vazgeçmiş gibi davranıyorum. Evli arkadaşlarımı görünce “Yaa bu yaşta ne evliliği çıldırdın mı?” diye ağzımı yaya yaya konuşuyorum. Topalak çocukları gördüğümde sevmiyorum yanaklarını sıkıp “ayy çocuk yapasım var” diye çıldırmıyorum. Aksine “hayatta en son istediğim şey çocuk” diyip duruyorum. Planlarıma göre seneye bugünlerde hamile kalmış olmam lazım!

Büyük konuşmak

Atalarımızdan öğrendiğim en acı deneyim, büyük konuşmamak gerektiğidir sanırım. Iyy, mıyyy diye ne dediysem başıma gelip duruyor çünkü. Üniversite birinci sınıfta “O şaşı göbekli malın bile sevgilisi var, ıykkk bir milyon gönlüm olsa birini vermem” dedikten 1 ay sonra çocuğa sırılsıklam aşık olup, 4 sene ilişkide kalıp, bir sene nişanlı kalmamla bu durumu teyit ettim arkadaşlar! Büyük konuşma olayı gerçekten var. O yüzden konuşacağım şeyleri tek tek seçiyorum artık. Misal, “Engin Altan Düzyatan mı ıssız bir adaya düşsek, muzlara sarılırım adamla olmam” Oysa içimden geçenler, ıssız ada, Hindistan cevizi aromalı kremler, hamak mamak mavi göl filmi nınınınınının!!!!!!!. Sonra “Murat Boz yani gelse yalvarsa ağlasa gene de suratına dönüp bakmam” “Ayyy hem zengin, hem yakışıklı, hem çıtır, hem dürüst, hem akıllı, hem sadık, hem komik bir adamla birlikte olmak mı, Allah yazdıysa bozsun hayattaaaaa imkansız yani” Diğerlerinden olmasa bile bu olaydan acayip umutluyum kesin bir şeyler olacak, yüzde yüz çalışıyor yani bu durum!

Geriye dönüp bakmamak

Benim şöyle bir huyum var, sevgililerimi unutamıyorum. Aradan kaç sene geçmiş olsa da onlar bana ait olmalılar. Yani hayatlarına kimse girmemeli, hala ilk günkü gibi bana aşık kalmalılar. Ne zaman arasam onları bulmalıyım. Kıyafetlerim gibi olmalılar yani, giymiyorsam dolapta kalmalılar. Elbet bir gün giyerim umuduyla saklamalıyım. Bu tabii yoruyor insanı doğal olarak. Geçmiş defterlerim hiçbir zaman kapanmıyor. Hala lisede çıktığım çocuğa bile hesap sorabiliyorum. Öyle bir manyağım yani, adamlar benden sonra evlendi diye kıyametleri kopartıyorum, düğünlerini basmayı kendimde hak gibi görüyorum!

Geçmişi düşünmek geleceğe odaklandırmıyor olabilir dedim kendimi. Ve o kadar iç içeyim ki geçmişimle her ayrıntıyı bir şeylere bağlamak zorunda hissediyorum kendimi. O sebeple yeni hiçbir şey dikkatimi çekmiyor içerisinde yaşanmış bir anımı bulamazsam… O sebeple özel şeyleri sakladığım kutumu atmakla başladım işe. Bana yazılan bütün mektupları, hediyeleri tabii pahalı olmayanları bir çırpıda attım. Öyle bir manyakmışım ki cep telefonu yeni çıktığında sevgilimin bana yolladığı sms leri kâğıda yazmışım. Eski defterleri kapatarak yenisine hazır ve nazır bir şekilde beklemedeyim.

PS: Bu arada bu seferki sevgiliye bir rumuz bulamadım. Adamı bi sonra ki yazıda anlatacağım, meyve ismi koysam kart kaçar, kahvaltılık koysam adam akşam yemeğine daha uygun sanki... Off en zor kısmı rumuz bulma hadisesi.