29.08.2010

Bir sevgilim olsa giderim balayına ah bir de bekarsam giderim alayına!

Aylardır içinden çıkamadığım bir depresyona girmiştim. Yeniden saçlarımı koparmaya, yediklerimi kusmaya, nedenli nedensiz her şeye ağlamaya başlamıştım. Neydim, ne oldum, ne olacağım her şeyin karmaşası, kaybettiklerimin kazandıklarımın yanında olan yükü. Her şey o denli kafamı karıştırmıştı ki tuvalet fayansının üzerindeki desenleri izlemek bana sadece huzur veriyordu...
Baktım olmayacak bu iş böyle kalktım arkadaşlarla Olimposa gittim.
İlk başta sadece içip içip her yana kusup pelte gibi yattım. Yapacak bir şey yok anacım gavur amı gibi sıcak hava, ot doğa püsür, portakal ağaçları, gerekli gereksiz börtü böcek, haddinden fazla yakışıklı gay etrafta!
Ben böyle bizimkilerin Sarhoş Cemil'i gibi içip içip "içmedim yaeee" diyerek ortalığa sarınca kızlar halimi iyi görmedi "bak buralar da güzel şeyler de var" diye beni tekne turuna çıkarttılar. Nasıl ağızlarına sıçıyorum ama anlatamam, sanki elimi kolumu bağlayıp kaçırmışlar beni oraya "Bu ne be! dandik dundik mağaralar için mi getirdiniz buraya! Ben yüzemem bile her yan balık burada, offf puff gitcem ben döndersin kaptan" derken merdivenlerden yukarıya doğru bir ışık yükseldi.
"Allahım sana geliyorum, bunu yaradan sana tapıyorum yeminle, ne güzel şeyler yaratmışsın al ağzına tık portakalı koy masaya çatır çatır ye herifi" diye böyle saniyeler için fanteziden fanteziye sürükledim
bilinçaltımı.
Geldi oturdu diğer tarafa sonra arkadaşları geldi, onların neye benzediğine bile bakmadım direk hedefe kitlendim. Kaşı, gözü, burnu her yanı heykel gibi. Kesin sevgilisi var hatta haremi var. Dönüp bana bakmaz bile, yani ben erkek olsam kendime bırak bakmayı sümüğümü sürmem yahu. "Pucca, kaybedecek neyin var kızım, en azından olmasa bile uğraşırsın bu bile eğlenceli olur" diyerek. Hoopp tak tak tak planı programı yaptım çocukla yüz göz olmak üzre. Durduk bir yerde insanlar atlıyor falan suya, bunlar da atladı. Şimdi ben boyumu geçen yerlerde yüzemem, hayatta imkansız. Yanımda arkadaşım duruyor ben yüzmüyorum ve bunalımdayım diye aklı sıra beni yalnız bırakmıyor. Çocuklar suda cıp cıp oynuyor böyle, o suya girip en azından onlarla oynarsam konuşma bahanemiz olur. Ama ben o suya bir tabur asker tecavüz etse giremem!
Baktım baktım baktım suya, etraftaki insanlara, yüzenlerin açılarına baktım... Dedim buradan atlayayım, ne olcak hem belki korkumu yenerim, hem herkes orada kesin biri beni kurtarır. Hem çocuğun dikkatini çekerim. En azından kötü de olsa "boğulan kız" olurum. Sonrasında muhabbet ederiz yukarda "bizim de yengemin amcasının karısı Kilyosta boğularak öldü" falan gibi şeylerini anlatır, sonra evleniriz falan filan... İşimi garantiye alayım dedim, alt taraftan makarna var ya uzun ince sosisler onlardan birini attım aşağıya. Ardından da ben atladım çığlık atarak, -ki "yüzme bilmiyorsun ne atlıyorsun" derlerse "şerefsiz arkadaşım attı yaeeee beni" demek için...
Atladım suya ama bir cesaretle ölecem, suyun içindeyim kafam dışarı çıkmıyor bi türlü... Nasıl çırpınıyorum, çırpındıkça daha çok batıyorum. Bir türlü yukarıyı göremiyorum. Dedim "sıçtın PuCCa, bir delikanlı uğruna ölmediğin kalmıştı hah onu da yapıyorsun ya! Cehenneme gitsen yeridir yan şu halinle malın kızı, ayy neden kimse gelmiyor lan ciddi ciddi ölüyor muyum ne?" diye düşünürken biri beni tuttu yukarı çıkarttı, ben öksürmekten etrafımı göremedim, uğultular falan duyuyorum, orada ki adamlardan biri götümden tutmuş, yukarı doğru itekliyor, o kadar feci durum ki çıkamıyorum yukarı, diğerleri de götümden tutup itmeye başladı.
Çıktım sonunda, fok balığı gibi attım ortaya kendimi. debeleniyorum öksüyorum falan. burnumdan beynim akacak bütün sümükleri çıkardım resmen.
Filmlere de inanmamayı bu sayede öğrendim. Hani boğulunca yakışıklı bir bebe geliyordu, kız seksi bir biçimde seriliyordu da çocuk dudaklarına doğru yaklaşıp olaya başlıyorlardı.
Yemin ederim sümüklerim akmış, öksürerek sağa sola debeleniyorum o halde kimse suni tenefüs yapmaz zaten bana.
Sonra kendime geldim etrafımda bizim kızlar ağlıyor salak salak, diğer kız vallahi ben atmadım diye elimden tutmuş. Yukarı çıktık, aynen dediğim gibi geldi bu çocuk ve arkadaşları işte boğulan insanlarla olan hikayelerini anlatıp durdular ben ise yorgun, korkak ama arkadaşını suçlamayacak kadar iyi kalpli, hassas bir kız edasıyla dinledim hayatımın erkeğini salak saçma boğulma hikayelerini.
...
Akşama Yanartaşa gitmek için sözleştik. Bizim kızlara dedim ki, "siz aman gelmeyin, kıçımdan ayrılmıyorsunuz bir bok olmuyor, kalkın gidin kendi hayatlarınızla ilgilenin" Bunalımda olmanın en kötü yanı bu işte arkadaşlarının nefesini sürekli ensende hissediyorsun.
Bu çocuklar geldi bindim bunlarla servise, arkadaşları tarafından satışa uğramış yalnız ve ürkek bir genç kız edasıyla sığındım bunların yanına. Yalnız bir sorun vardı ki ön koltukta oturan çekirgeye benzeyen bir gerizekalı sürtük! Yalnız başına gelmiş, onların pansiyonunda kalıyormuş. Dönüp dönüp benimkine bir şeyler diyor. Ve paso "ayy yalnız geldim ben de buralara ihihih" diyip duruyor. "Mal karı ya yesin kurtlar da gör gününü, yalnız gelmiş. bana mı geldin salak" diye saydırıyorum içimden.
Geldik çıkacağımız yere. Allah kahretsin işte orada beni, çocuk uzun boylu diye dolgu topuk sandalet giymiştim. Bir allahın kulu da beni uyarmadı dağ çıkacaksın diye.
Daha 100 metre olmadan sıtma krizi gibi soluklanmaya başladım zaten, ayaklarım burkulup duruyor. Ulan neden o ateşi az aşağıya yapmazsınız ki, doğal gaz boru hattını şuracığa döşeyin işte. Ya da yürüyen merdiven yapar insan şuraya diye taşların üzerinde sürünüyorum.
Öyle bir terliyorum ki 55 kilo ter attım, bir hansel olsam dönüş yolumu terlerimi izleyerek bulabilirim. Ben kendimle bu kadar ilgilenirken çocuğa bir baktım önde o çekirge kızla rahat rahat muhabbet ede ede gidiyorlar. Arada bir dönüp çocuk "Pucca iyi misin?" dese de benle alakası yok. Öyle ki yorulmamışlar bile gayet referandum sonuçlarının ne olacağını tartışarak güle oynaşa devam ediyorlar yollarına. Dedim ben PuCCa isem şu yolu boşuna tırmanmam. Fenerimin ışığını kapatıp attım ormana. Sonra çocuğa seslendim, "fenerimi kaybettim" diye. Geldi bu çekirgeyle yanıma, kıza dedim, "sen git yae biz geliriz şimdi en azından önde ışık olsun, versene şuna fenerini" diyerek, çocuğun elinden aldım bir hışımla feneri, kızın ellerine sıkıştırıp yolladım onu. İkimiz fenersiziz, tek tük insan geçiyor, ıssız bir dağ başı romantiklik diz boyu uuu beybi ben de ki hareketlenme deprem oldurtacak nitelikte.
Bulamayınca bizden sonra gelenlerin peşine takılıp çıktık yukarı, çekirgeyi önde gördüğüm an hemen bunun koluna giriyorum "ayyy biraz duralım mı" diyorum.
Öyle böyle derken çıktık tepeye, kültür mültür okey, tamam her şey güzel de vallahi çocuk olmasa bin küfür ederdim o çektiğim eziyete. Ben de bekliyorum dağın ortasında lavlar fışkırıyor yani o kadar yolu terleye terleye iki kibrit alevi için mi çektim dedim.
Orada çocuk her gördüğü taşa "aaaaa harika mükemmel bu ne mucize" diye hayranlık duyuyordu, ben ise "Ahh bebeyim ahh sen dağa taşa hayran, ben sana offf offf" diye içleniyordum.
Aşağıya inerken biraz daha romantik geçti yolculuğumuz, çekirgeyi orada kaybettiğimiz için diğer arkadaşlarıyla da ben tek kelime konuşmayıp buna kitlendiğim için yalnız kaldık. Fenersiz bir şekilde milletin fenerlerinin ışığıyla kol kola indik aşağıya... Serviste beraber oturduk durup durup iltifat edip duruyor falan filan derken tamam oldu bu iş!
Ben inerken sordu, gece öküz bara gidelim diye. Bakarız dedim indim. aradan bir 25 dakika geçti geçmedi ben daha yeni duştan çıkmıştım ki kızlar "çocuk seni almaya gelmiş buradaaaa" diye çığlık attılar.
Ulan dedim, hayatımda hiç öyle yaz aşkıymış bilmem neymiş olmadı. Üstelik çocuk İstanbul'da belki devamı da olur. Belki de Erik acısını bununla aşarım belli mi olur. Hem sadece yazın fingirdeşip bitse bile bana çok koymaz. Diyerek giydim el değmemiş külotlarımdan bir tanesini. Çıktık dışarı bununla, sırf sabah "alkolluydum yaee" demek için hızlı hızlı içiyordum tekilaları, biraları. Bir yandan dokunmalar bilmem neler dans ediyoruz ayağına yüzeysel değdirmeler derken... Telefonum çaldı.
....
Erik gittiğinden beri paso beni arıyor. İşte burası bok gibi bilmem ne falan diye anlatıp duruyor. Ama hiç yok seni özledim, yok köpek gibi pişmanım demiyor. O kadar bencil ki sadece kendi hayatını anlatıp kapatıyor telefonu. Ve ben o kadar salağım ki o telefonlarına açmayacak kadar nefret edemiyorum beni yüzüstü bırakıp giden adamdan. Hiç aramadım onu ama hala aradığında salak gibi açıyorum. Korkuyorum çünkü orada beni tamamen unutmasından.
Aradı açtım telefonu "arkadan ses geliyor" falan filan derken "30 unda oraya geliyorum, yanına geliyorum PuCCa, çok özledim seni olmuyormuş işte ne olur bize zarar verecek bir şey yapma" dedi ve kapadı.
Ve benim kafamda sürekli olarak "bize zarar verecek bir şey yapma" cümlesi çınladı durdu. İçerde ki çocukla yatarak, bize zarar verebilirim, çünkü sen, biz diye bir şey bırakmadın ortada. Onunla yatarken senin bana çektirdiğin acının intikamını alabilirim çünkü biz diye bir şey yok. Diyerek içeri çocuğun yanına gittim. Aklımdan sürekli Erik geçiyor, tam unuttum bitti derken şimdi geri döndüm diyor. Ne kadar inanmam gerek, ya gene kaçarsa, hepsi kafamı allak bullak ederken, ben çocuğun yanında ağlamaya bir başladım. Nasıl ağlıyorum hüngür hüngür. Oturdum bütün hayat hikayemi anlattım sonra. Hıçkıra hıçkıra "işteee bebe beni yüzükle bıraktııı, kaçtııı gittii annesi böyle yaptııı banaaa peçeteeenn var mıı fırrkkk" diye...
Sonra geceyi yapayalnız geçirdiğimi söylememe gerek yok sanırım. Ertesi gün Erik aradı, meğersem beyfendi buraya temelli gelmiyormuş, 1 haftalığına gelecekmiş. Önce annesine uğrayacakmış, sonra da yanıma gelirmiş... Gece böyle demedin diyince de, bir şeyler hissettim bize hata yapıyorsun gibi geldi dedi.
Biz mi kaldı pezevenk. Sen ve annen var hayatında. dedim kapadım.
Yarın Türkiye'ye geliyor, ben İzmir'deyim. Bilerek İstanbul'a geçmedim dayanamam görmeye ben giderim diye. Birlikte olmak istemiyorum onunla çok kırgınım ama bir yanımda istiyor işte çok alışmıştım... Off hayat çok zor!

PS: SamiHazinses'in kitabını almayanın babaannesini kaçırırım yemin ederim. Alın o kitabı!!!