15.05.2012

karma.

Bira içip leş olduğum geceleri özledim sanırım.
Artık bira içmiyorum mesela, bir bira bir ekmek yemeye eşmiş.
Ben ne zaman bunları düşünür oldum ki?
Aslında hep düşünüyordum, ama uygulama yoktu
Yoksa iki artı bir büyüklüğünde götüm nasıl olurdu...
Göt demişken, aklıma ara ara takılıyorsun merak etme
İnsan insanı sikiyormuş, anasına avradına kadar hem de acı acı sikiyormuş
o bile acıtmıyormuş ama insanın insanı unutması acayip koyuyormuş.
Avuçlarımın içleri hep dışa dönükmüş seninleyken,
beraberken hep 'ben' diye başlayan cümlelerim şimdi sen olmuşsun.
Buna da Allahın bana vermiş olduğu bir ceza diyelim.
Şimdi bir köpeğim var, onunla annelik güdülerimi ölçüyorum.
En çok korktuğum şey anne olmaktı, ya be-ce-re-mez-sem derdim.
becerebiliyormuşum.
Ya da dur ya, köpekle bebeği aynı standartta mı değerlendirdim az önce
lafımı geri aldım biraz daha zaman gerek bana...
Eskiden canım acırken slow turk dinlerdim,
Şimdi müzik duymak bile istemiyorum sanırım.
Biraz başım ağrıyor,
Baş ağrısı da hep bana yalan gelirdi doğrusu
Doğruymuş... Beynimin içinde solucanlar ürüyormuş
Ben artık bu diğer yarımı bulma olayından çok sıkıldım
Büyü yok, sihir yok,
O karnımda uçuşan kelebekler götümden çıkmak istediği çırpınıyormuş
Her şeyi yanlış anlıyorum.
Bir daire var ve ben ne onun etrafında dolanıp duruyorum
yaşlanıyorum, korkuyorum, korktukça siniyorum
ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.
Olayları yazmaktan hislerimi unutmuşum
Çok uzun zamandır dizi izlemiyorum
Hepsinin sonunu biliyorum
Kötü kişi gidiyor, iyiler birlikte oluyor
Kahraman hep kazanıyor.
Çünkü kahraman iyi, çünkü ilk başta çekingendi,
çünkü diğerlerine göre hep daha sakindi
İnsanlar taşkınlık yaparken bir tek onun aklına durmak geliyordu
Başına gelen bütün belaların nedeni diğerleriydi
Ki bu normal hayatta olsa, kendisi kahraman değil ezik olacaktı
işte bu yüzden diziler, filmler baştan yalan, karakter yalan.




30.01.2012

Umarım hediyeni beğenirsin

Bir yıl boyunca bütün salaklıklarıma katlandın, şımarıklıklarıma dayandın, yemek yapamıyorum diye fast food’a alıştın. O gün eline Rusya bileti verdiğim an sevinçten çılgına döneceğini biliyorum, bence hak ettin, git, gez toz...

Yılbaşı geliyor malum, bizim evde de birbirimize ne hediye alacağımızın paniği yaşanıyor. Yılbaşının bizim için ayrı bir önemi var ki, sevgilimizle birinci senemizi doldurduk. O yüzden ona çok özel bir hediye vermem lazım. İyi, kötü, güzel, kavgalı, aşık, dargın, barışık her türlü entrikalı bir seneyi doldurduk. Bir sene boyunca benim bütün salaklıklarıma katlandı, şımarıklıklarıma dayandı, beni sırtladı, hastayken başımda bir dakika bile uyumadan bana baktı. Yemek yapamıyorum diye fast food yemeye bile alıştı adam. O yüzden ona hep hayalini kurduğu bir şeyi

hediye etmek istiyorum açıkçası. Öyle ki, hediyem çok özel bir şey olmalı, hayatı boyunca hiç unutmamalı, gördüğü zaman gözleri fal taşı gibi açılmalı, bana olan sevgisi on kat artmalı, hatta hemen ardından dizlerinin üzerine çöküp “Köpeğin olurum, benle evlen” diye hüngür hüngür ağlamalı.

Şu olayları yaptıracak tek şey var, o da adama bir hafta Rusya’da yalnız başına tatil ayarlamak. O gün, eline Rusya biletini verdiğim an sevinçten çılgına döneceğini biliyorum, Boğaz Köprüsü’nün tapusunu versem öyle sevinmez, onu da biliyorum ama bir hafta sonra da adam dönmez oradan onu da biliyorum.
Varsın dönmesin, canım benim o mutlu olsun yeter... Yani bence hak etti, gitsin gezsin tozsun o dünyaya sadece salınmak için gelen hatunların arasında kendini cennette hissetsin.
Ne var ki bunda, neticede önemli olan bizi birbirimize bağlayan sevgi değil mi? Güven olmazsa, aşk neye yarar hem. Üstelik güven dediğin nedir yani, adama da kızamam ki, beni de Biscolata erkeklerinin yağmur altında gitar çaldığı boş beleş adaya atsalar, “Ayy hayır, sevgilimi bırakmam” gibi laflar mı edeceğim, peh. Paşalar gibi o adaya yerleşip kendime orada bir gözlemeci açarım. O yüzden ona kızmam, bu isteğini yadırgamam çok saçma. Hem belki gerçekten haklıdır adam, Rusya’ya sadece mimarisi için gidiyordur, tarihi yerleri gezmek istiyordur.
Hemen kendi kendime Şokala partileri, benim adamı ortalarına alan kızlar, kremşanti sıkıp ondan meyve salatası yapmaya çalışan yellozlar gibi sapık sapık şeyler düşünüyorum. Belki de sorun bendedir, adamın gerçekten karıyla kızla alakası yoktur. Bir de sanki uçaktan iner inmez bütün Rus kızları bizimkine mi saldıracak? Hem denemekte ne var ki, sonuna kadar güveniyorum ona. Ve eminim ki buraya döndüğünde ilişkimiz daha rayına oturacak, her şey daha güzelleşecek. Onu öyle çok seviyorum ki, istediği şey benim canımı yaksa bile ona hediye edeceğim.

Rusya’da değil yalnız Kadıköy’e yollamam
Şu an bu satırları okuyor olmalısın sevgili sevgilim. Valizine yerleştirmeyi düşündüğün prezervatifleri hemen aklından çıkartıyorsun. Sana hediyem 1-2 dakika bu olayın heyecanını yaşayıp gerçek zannetmendi. Umarım beğenmişsindir hediyeni, ağzının suyunu silip otur oturduğun yerde.
Rusya’ya tatile gidecekmiş de, bilmem neymiş. Seni değil Rusya’ya, yalnız başına Kadıköy’e bile yollamam ben.

Bir tur bineyim mi?

Çocukken milletin karne hediyesi bisiklet oluyordu, babamda kapının önünde bir bisikletle çıkıp gelmişti. Aylarca bana o bisikleti kullanmasını öğretmeye çalıştı ama ne zaman elini bıraksa ben yerde süründüm. En son adam cinnet getirip bisikleti paramparça etmişti. Sonra ben kıyameti koparınca üzülüp bu kez bana gitar almıştı, iki gününü aldı o gitarı başkasına vermesi. En son ağlıyordu “Yalvarıyorum şarkı söyleme, lanet olsun şunun şu tellerine” diye.
Ardından belki keman benim için daha iyidir diyerek kursa yolladı, hocamın da beni oradan göndermesi iki gününü almadı, “Müzik kulağı yok” diyerek. Spora yönlendirmek için yüzme kursuna yolladı, kardeşim ödül üzerine ödül aldı, ben sadece kantinde oturup hamburger yedim. Çünkü sudan ölesiye korkuyordum. Babam için yeteneksiz bir kızdım yani ama benim için sorun yoktu, “Bisiklet bir daha ne zaman karşıma çıkacak paten moda olmuştu, kemanı nerede çalacağım, denizi sevmem bile kumsalda yatarım” dedim durdum.


Sevgilinin yaptığına bak
Ta ki geçen güne kadar... Sevgilim ve arkadaşlarıyla Büyükada’ya gidip kahvaltı falan yapalım dedik. Bir tane de kız var aralarında, geçmişlerinde artık ne yaşanmışsa böyle gereksiz bir samimiyet, bir el kol şakaları, bir iğrençlik böyle. Bu konuyu sonra irdeleyeceğim! O kızdan nefret ettim ve kesin biliyorum geçmişlerinde manitamla bir şey olmuş, sevgili olmamışlar da bi elleşme var yani, hislerimde hiçbir zaman yanılmadım çünkü.Neyse kahvaltı yaptık, sonra o gerizekalı, sivri akıllı, götüne boğaz köprüsünü soktuğumun kızı

“Bisiklete binelim” diye tutturdu. Mal ya, bir sor bir düşün yani, belki o iki tekerleği çeviremeyen insanlar var. Neredeyse 10-15 kişilik bir grup, bisiklete binemiyorum demeye de utanıyorum. Kendi kendime “Denge sorunum var ondan” diye bir olay uydurmuştum ama birazcık hıtıklasalar, denge sorunu diye bir şeyin var olmadığını bilirler. Zaten o sırada da beni kimse dinlemiyordu, herkes büyülenmiş gibi bisikletlere bakıyordu. Sevgilime döndüm, “Ya ben süremem sanırım, biz binmeyelim” dedim, suratıma bile bakmaya tenezzül etmeden, “Bisiklet bu, kullanırsın, seç bi rengi” dedi. Bisikletmiş o, bak sen iyi ki söyledin cip zannediyordum ben onu.

Allah yüzüme gülmedi
Bisikletler önümde sıra sıra dizilmiş bekliyordu, korkumla yüzleşmeye hazırdım. Belki de gerçekten bisikleti sürebilirdim, neticede iki tane tekerlek. Ya evet, işte sorun o bence o iki ince teker ve bir takım metal şeyler beni nasıl üzerinde taşıyabilir ki? Herkes bisikletini seçti, sıra bana geldi. Bi döndüm, benimki almış bisikleti çocuk gibi şen, adamın da günü benim yüzümden zehir olmasın diyerek seçtim içlerinden birini. Biraz ilerledik, o yolda kullanmak yasak diye ellerimizle sürerek gitmeye başladık. Ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok ama adamı o kızla beraber tee tepeye yollamam! Bindim bisiklete, derin bi nefes aldım, “Allam ne olur zincirini çıkar bisikletin bir şey yap, manita zinciri takana kadar hayattan soğur zaten” diye dualar ederken artık iş işten geçmişti, insanlar vın vın yanımızdan geçiyordu. Hadi PuCCa gazan mübarek olsun dedim, ayağımı pedala attım. Sonra hatırladığım tek şey bisiklet benim üzerimde yerde yatıyordum.
Kaldırmak için insanlar geldi yanıma, sevgilimde parçalanan yerlerimi görünce kıyamadı, yanıma gelip “Uff mu olmuş, PuCCa’nın dizleri?” diye 3 yaşındaymışım gibi davrandı. Sonra da herkes yukarı çıkınca bana tam
3 saat boyunca bisiklet kullanmayı öğretmeye uğraştı. Sonuç, bisikletçiye, bir bisiklet parası ödemek zorunda kaldık, çünkü sinirden parçaladı onu. Ben hâlâ bisiklet süremiyorum.