9.11.2011
PuCCa Günlük Ve Geri Kalan Her Şey
18.10.2011
Yeni yıkanmış kot laneti
Banyoda pantolonumu çıkartmaya çalışırken, bir anda bana bir haller oldu, başım acayip dönmeye ve gözüm kararmaya başladı, sonra da ağır bir kedi sidiği kokusuyla uyandım. Kot pantolonum aşağı sıyrılmış, bacaklarım kardeşimin omuzlarında banyoda yatıyorum. “Lan lan lan bana ne yaptın?” diye olayları anımsamaya çalışıyorum. Anımsayamadım, tek hatırladığım çenemin delice ağrıyor oluşuydu. Ben daha ne oldu ne bitti anlamadan evin içine anoraklı insanlar girdi, aynı anda hopp başımda üç kişi belirdi. Ve altımda hâlâ bir şey yok!
Birkaç saniye “Ne oluyor, neresi burası?” tantanasından sonra alt tarafımı fark ettim. En büyük korkum gerçek olmuştu işte. “Aman yavrum donunu temiz tut, hastaneye falan düşersin. Ne pis kızmış bu derler sana bakmazlar, orada ölürsün” diyen sevgili

Işığı gören geldi
Kapı açık kalmış, ambulans sesini duyan bütün komşular önce kapının önüne, oradan bir şey öğrenemeyince eve girmişler. Sağ tarafımı bir döndüm, Muazzez Abla’yı gördüm, “Ne olmuşşş?” diye kafasını uzatıyordu banyodan. Hemen gözüme lamba tutan kızın bileğini tuttum, “Donumu çekmeliyim yardım et” diye. Kapıyı kapattılar, kızlardan biri kotumu tuttu, yukarı doğru çekmeye başladı.İşte o an, ikinci korkum olan, ‘yeni yıkanmış kotu giyme’ durumuna girdim. O kotu normalde yatağın üzerinde solucan gibi kıvrana kıvrana giyiyorum. Karnımı iyice içime çekip, düğmelerini iliklerken tırnaklarımı parçalıyorum. Şimdi orada bir de stres olmuşum nasıl giyebilirim ki? Popoya kadar çekebildim, terden bir daha bayılacaktım. Gelenler de yazık, bir anda kendilerini mağaza satış elemanı gibi hissetti. “İyi oldu iyi, düğmeleri kapatmayalım genişler zaten o, giydikçe açılır” gibi laflar söylemeye başladılar.
Ardından bir anda ağzımda öyle bir ağrı hissettim ki klozetin üzerine oturdum, kafamı eğmemle kanları görmem aynı anda oldu. Sonrası hastane, bandajlar, raporlar vs vs. Çenem çatlamış, şu an ağzım yüzüm sargı dolu, rahat rahat konuşamıyorum hatta gülemiyorum bile. Ağrı kesiciler en sevdiğim arkadaşlarım. Evdeki herkes bu halimden çok memnun, özellikle sevgilim sargıların bir sene daha kalması taraftarı... Bense çok açım, çorbayla karnım doymuyor, konuşmak istediğim bir tomar şey var ama ağzımdan kelimeler çok zor çıkıyor...
9.10.2011
Allahım sen benim zekalarımı koru
Yaz bitti hâlâ utanmadan evlenen insanlar var, hatta evlenmekle kalmayıp o lanet olası düğünlerine beni davet edip çileden bile çıkarıyorlar
Yine bir hafta sonumu sırf “Hınımın hınısı evleniyor, aman ayıp olmasın” diye gittiğim düğünlerden birinde geçirdim. Dolabımda o kadar çok abiye kıyafet oldu ki yarın öbür gün şarkıcı olsam, halk konseri verirken giyecek sıkıntısı hiç çekmem. Düğünde, benim gibi oraya zorla getirilmiş hatunlardan biriyle salonun en köşesine geçip, milletin dedikodusunu yapıp kendi çapımızda eğleniyorduk ki, eski arkadaşlardan kod adı ‘fosgüven’ olan kişinin bize doğru yanaştığını fark ettik. Yanımdakine, “Kaç kaç kaç, masa altına gir hatta” dedim ama artık iş işten geçmişti. Kız bizi aşağılar bakışlarıyla karşımızdaydı.
En son 1997 yılında gördüğüm bordo ruju, kapkara tenine yakıştırdığı kızıl saçları, pırlanta küpeleriyle tepemizde dikilip kendisinin ne kadar güzel olduğunu anlatmaya başladı. Ve ben sadece onu dinleyerek onay verdim. Çünkü ben böyle bir insanım, karşımdaki kendisiyle ilgili anlattıklarına inanıyorsa ben onu daha çok gaza getirebiliyorum. Önceki hayatımda büyük ihtimalle Hitler’in manitası Eva’ydım. Dünyanın en iyi gaza getiren, söylenen her şeye inanmış gibi yapıp ona daha fazlasını veren biriyim.
Zekasını çekemedim
Bir insan zaten düğünde karşılaştığı birine “Ya ben o kadar güzel bir kızım ki, iş hayatında bu yüzden zorlanıyorum. Manken olsam bu kadar zorlanmazdım, o kadar çok teklif geliyor ki hepsine hayır diyorum. Zekamdan korkan insanlar var, kadının hem güzel hem zeki olmasını çekemiyorlar. Ya güzel olacaksın ya zeki ama ben ikisiyim hayat çok zor bana” diyorsa gerçekten aklından bir parça zoru vardır bana göre. Oturup, “Hayırrrr 1.60’lık boyunla manken olamazsın, güzelliğe gelince, Tina Turner’a tır çarpsa sana benzer” mi diyeyim? Tabii ki ben de ne dese onaylıyorum ama onaylarken de sıkıntıdan patlıyorum.
Düğün lan orası, gelinin geçmişiyle ilgili dedikodu yap, “Dayısı çok içmiş” , “Ayy buraya kaç para verdiler?”, “Damat tipsiz” de, ne bileyim takılan altınları falan say, akla mantığa yatar işler yap. Gelip orada biz niye burdayız diye düşünen iki kızı, “İnsanlar benim zekamdan korkuyor” diye darlama yani. Zekamdan korkuyor da ne? Erkek karşındaki, sadece gördüğü şeyi algılamak için tasarlanmış bir şey yani.
Sanki bilimadamı!
Bir de beraber havuz problemimi çözüyorsunuz bilemeyince sen onu dövüyor musun, neden korksun senin zekandan? Hayır sanki boş vakitlerinde atom bombası falan yapıyor oturma odasında, öyle bir kendinden emin ki korkutucu bir zekası olduğundan. Adamlar senin zekandan değil, insanların yanına gelip 93 dakika boyunca hiç nefes almadan kendini övmenden korkuyorlardır, hatta korkmakla kalmayıp seni öldürmek istiyorlardır, 99’uncu dakikayı bekliyorum boynunu kırt diye kırıp, dünya için iyi bir hamle yapmayı.
Kız her konuşmasında elimdeki kadehi daha hızlı içmeye başladım, en son bize ‘nasıl güzel bir kız oluruz’la ilgili akıl veriyordu, sonra başka yere dalıp gitmişim ki, bi anda bir soruyla irkildim. “En çok sana üzülüyorum be Pucca, yani ben kendimi işe güce verdim, erkekler benim için ikinci planda. Evlilik desen düşünmüyorum bile. Ama sen ahh ahh. Ben sana workshop vereyim bu konuda, bir hafta içinde erkekler tek taşlarıyla peşinden koşacaklar.”
Pucca kaçar
Baktım, baktım, uzun uzun suratını cırmaladığımı hayal ettim. O saçlarını bileklerime dolayıp, arkada bizi dinleyen teyzelerin üzerine kızı fırlatmayı düşündüm. Derin nefes aldım, o her zamanki yapmacık gülümsememi takınarak, “Tatlım erkekler benim zekalarımdan korkuyor. Zekalarım o kadar fazla geliyor ki adamlar ‘evlenemeyiz’ diyorlar. Zaten bir Adriana bir ben ama benim burun deliklerim ondan daha güzel. Daha fazla devam edemeyeceğim çok içtim kusmaya gidiyorum. Allah zekalarıma zeval vermesin” diyip kızı öptüm ve gittim. Saatlerce bana ilişki uzmanlığı yapmasını da çekemezdim valla kusura bakmasın. Bu da can yani...
21.09.2011
Sinsi pislik lanet düşman; sevgilinizin arkadaşı!
Sevgilisi olan erkeklerin arkadaşı olmaması gerekli, yani özellikle o sevgili benim sevgilimse. Benim arkadaşım olabilir, çevrem hatta çok olabilir, canım istediği zaman dışarı çıkabileyim, fink fink gezeyim, flört bana serbest olsun, ama sevgilim evde dursun, her şeyi, hayatı, canı, kanı ben olayım istiyorum çok mu zor yani bu ütopyam… Sevmiyorum sevgilinin yanında dolanan parazitleri, ne kötülük geliyorsa onlardan geliyor zaten mendebur suratlı işemik tipliler! Bildiğin tehlike bence, çünkü kabak gibi belli olan bir gerçek var ki; siz geçicisiniz o arkadaşlar her daim kalıcı, siz yeni gelensiniz onlar demirbaş. Siz onların arasını bozmaya çalışırsınız, arası bozulan siz olursunuz.
Kötü Bakteri Gibi Kötü Kanki
Her erkeğin hayatında muhakkak kötü bir erkek arkadaş mevcuttur. Bu arkadaş evliliğe inanmaz, free takılır, muhakkak bekâr evi vardır ve bu bekâr evine sayısız bekâr kadın getirir. Ve her ne hikmetse bu bekâr evinde plazma kocaman bir tv ve bir adet PES mevcuttur. Sevgiliniz haftanın üç günü oyun geceleri adı altında bu adamın evine mesken kurmaktadır. Bu berbat arkadaş kadınları yalnızca seks objesi o
larak görür ve muhakkak sizden çok haz etmez. Ağzını yaya yaya “yengeee senin bu sevgilin var yaa” türü espriler yapar durur. Hayır bir de komikmiş gibi sizi her gördüğü yerde aynı şapşallıkları tekrarlar. Ağzına banyo terliği ile çarpmamak için zor durursunuz. Bakışmalarınız hep nefret içeriklidir, askere tekrar tekrar gitmesini, şehir değiştirmesini, hatta ülkeden sürülmesini dört gözle beklersiniz. Ama gelgelelim ki bu adamlar işlerinde başarılı adamlar oldukları için her daim kazanmaya alışkınlardır. Bu tarz adamlara savaş açarken dikkat etmeniz gereken iki husus vardır.
Yapmamanız: Sakın kendi arkadaşınızla tanıştırıp bir yuva kurmasını hayal etmeyin.
Yapmanız: sevgilinize bir PES hediye edin ama sonra onu da kırın.

Depresif Arkadaş
Kötü kanki tipinin başka bir türü olan, her fındığı kıran ama her fındığı kırarken o fındığa aşık olan tiplemesi mevcuttur -ki bu daha tehlikelidir. Her ay sevgilisinden ayrılır ve sevgilinizi arar, muhakkak morali bozuktur, bir ay boyunca ortaya çıkmayan adam bir ayın sonunda "iki tek atıp efkâr dağıtalım" diyerek ortaya dökülür. Bu adamın efkâr dağıtacağı yer meyhane değil
Yapmamanız: Bu adamın yanına gittiği zaman aman blöf yapıp ayrılacağınızı öne sürmeyin. İki tane sevgilisinden yeni ayrılmış arkadaşı kurtlar sofrasına atmış olursunuz.
Yapmanız: Bir arkadaşınızla tanıştırın, ayrıldığında öteki arkadaşınızla tanıştırın. Böylelikle sevgilinizi değil sürekli sizi arar durur.
Çifter Çifter
Hiç sevilmeyen arkadaş türleridir, lisede üniversitede aynı grupta takılmış o dönemlerden çıkmaya başlayan, rengi atmış alyansla dolanan, hala daha manitanız için evlilik planı yapan iki şeytandan ibarettir. Bunlar genelde aşırı kıskanç oldukları için arkadaşınıza sizi yakıştırmaz, siz arkadaşları için ideal kadın değilsinizdir. Çünkü bu çift arkadaşlar hala daha üniversite yıllarındaki o masum, o içten o her şeyi yapan ama maalesef artık Çanakkale’de falan yaşayan psikopat eski sevgilisinin fanatik taraftarlarıdır. Aradan milyonlarca yıl geçmiş olsa da o kızın yerini hiçbir şey tutmaz. Her buluşmada muhakkak adı anılır o yellozun, bir fotoğraf gösterilir, adamı bir geçmişe gönderirler durup durup…
Yapmamanız gereken: Aman sakın anlattıkları eski sevgili muhabbetlerini ciddiye alıp, o kızı araştırmaya geçmişi didiklemeye kalkmayın. Sonrası hüsran oluyor yaptım biliyorum yani.
Yapmanız gereken: Çiftin kız olanını kendinize çekip sevgilinizin aslında itin kopuğun teki olduğuna inandırmak, artık değiştiğini eski masumiyetinden eser kalmadığını her akşam farklı kızlarla takıldığına inandırmak. Eee malum, kız da kendi sevgilisini koruma altına almak isteyecektir.
“Ama tatlım o çok iyi bir kız”
Ve işte en tehlikeli ve benim en nefret ettiğim arkadaş türü. Bir kere kız arkadaşta neymiş yahu, ben ki daha annesine tahammül edemezken sen kim oluyorsun da benim sevgilimin yanında fink fink dolanıyorsun. Bunlar bir de yıllardır arkadaşlardır, hep bir savunma hali içerisinde konuşurlar “ya ben onu hiç kadın gibi görmüyorum ehehe” bok görmüyorsun! Muhakkak ki bir sarhoşluk anında en azından bir meme ellemeye varan samimiyetiniz olmuştur. Sürekli yılış yapışlardır birbirlerine karşı, kız ikiyüzlü pisliğin tekidir. Eli kolu hep adamın üzerindedir, iki lafından biri, “ayy biz senelerdir böyleyiz yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez, hatırladın mı yaa bir kere bilmem ne tatilinde böyle ben senin üstüne çıkmıştım ahaha.” Yakınmış arkadaşmış, seni ben bir evin bodrumuna kitleyeyim üstünde oklava kırıp, gün yüzü göstermeyeyim de bir daha yanımda böyle densizce konuşabiliyor musun bakalım sevgilimle!
Bunlar bir türlü ilişki tutturamamış, bir türlü yuva kurmaya meyil edememiş kişilerdir. Siz sevgilinizle en önemli anı yaşarken pat bir telefon gelir "Sevda işte hasta olmuş ona çağırıyor." Sevda zaten hep hastalanır, nasıl hisleri kuvvetliyse bu yellozun tam romantik anda aramayı başarır. Hep başı beladadır, hep bir şeyler için sevgilinizin yardımına muhtaçtır, hep sorunları vardır… Ne zaman ağzınızı açıp bir şey söylemeye kalkarsınız, adam şap diye o lafı yapıştırır “Ama tatlım o çok iyi bir kız, seni de çok seviyor” O iyi kızın bacaklarını diz kapaklarından kırıp, adamın götüne sokmak için kendinizi zor tutsanız da bi durun bi sakinleşin.
Yapmamanız gereken: Adamı kıza karşı doldurmayın, bir işe yaramıyor. Kıskançlık krizine de girmeyin, bunca sene olmamış bu saatten sonra hiç olmaz ama sinek küçük mide bulandırıyor.
Yapmanız gereken: Ona en kral maço erkeği ayarlamak, onunlayken gelsin sıkıyorsa mıç mıç olsun bakalım sevgilinizle… Pis orospu!
Elele yazımdandı. Bari boşken bunları buraya yerleştireyim :)
19.09.2011
Sakın kaybolma tamam mı?
İnsanın bir kardeşinin olması, bence ona verilmiş en büyük şanslardan biri. En azından benimki öyle, bulaşık ve çöpü kimin dökeceğini hiç düşünmüyorum. Geçen gün ortadan kayboldu ve gerçekten ölüyorum zannettim
İşte şimdi babalardan baba beğenebilirim, gecenin bir yarısı kardeşim ortada yok ve nerede olduğu bilinmiyor. Hemen bütün arkadaşlarımızı aradım. “Kardeşimi gördün mü”yle cümleye başlayıp, ağlayarak “Allahhımm ben ne y

Kızın son attığı tweet: “Kıvanç bir seks oyuncağı, seks objesi değil, iyi bir oyuncu. Taş gibi iyi bir oyuncu, kasları falan iyi oynuyor uuu yeah beybi.” Facebooktaki son mesaji: “Kuzey’i izledin mi yahu bal gibi olmuş adam, du ben bakkala gidip dönüyorum.” En son onunla telefonda konuşan kişiyeyse, “Abi adam popo yağlarını adonislere koymuş sanırım, bir saniye tatlım, bakkaldayım da bir kola, iki de karbonatlı sakız verir misiniz?” demiş.
O dombik kafa bakkal kardeşimi kaçırdı
Bize geldiler hemen yuvarlak masada fikir alışverişi yapmaya başladık. Zaman geçtikçe daha da tedirgin oluyorduk. Bir taraftan biri kardeşimin bütün internet kayıtlarını inceliyor, bir taraftan diğeri beni sakinleştiriyor, biri de bakkalın adresini öğrenmeye çalışıyordu. Ortadaki bütün veriler, suçlunun bakkal olduğunu işaret edince, hemen polisi aradık.
Polisi beklerken ben de babama ne hesap vereceğimi düşünmeye başladım. Bir taraftan da öyle dualar ediyorum ki, “Onsuz yaşayamam ben” diyorum. En kötüsünü düşünüp “Ben öleyim bari” diyorum. Acaba babamı arasam mı, aramasam mı? Zaten çalışmayan beynim şu an hiç çalışmıyor, insanlar bileklerimi falan ovuyor. İnternetten arama bulma kampanyası yapmak için kardeşimin fotoğraflarından seçiyorlar.
Tam böyle kritik bir sinir krizi anında, salona üzerinde pijamaları, gözleri kurbağa gibi şiş bir şekilde kardeşim girdi, “Yaa ses tellerinize küfür edeceğim ama ha, sabahtan beri bir uyutmadınız” diye geçti koltuğa oturdu. “Acıkan var mı? Islak hamburger söyleyelim mi? Şu kumandayı nereye soktunuz?” deyip sakince geçti yerine...
Meğersem ben evde kız kayboldu diye fink atarken, hatun odasında yatıyormuş. Odasına bakmak zerre kadar aklıma gelmedi. Hemen aradık polisi “Gelmeyin, yanlışlık oldu” diye ama iş işten geçmişti kaybolmayan bir kız yüzünden ifade vermek zorunda kaldık. Bir günü de böyle atlattık yani...
12.09.2011
Cana değil mala gelsin
Ev işleri konusunda başarılı bir insan evladı değilim. Bulaşık yıkamaktan nefret ediyorum, çamaşırları yıkayıp asmayı unutuyorum, ütü yaparken ağlıyorum. Yani evliliğe giden kutsal yoluma bir sürü barikat koyuyorum
Kirli sepeti dolup taşmaya başladığı an dedim “Bari şu çamaşırları yıkayayım”, renklerine göre falan ayırıp yerli yerine koyuyordum ki, sevgili “Kotları yıkayacaksan benimkini de yıkasana, cebinde para var ama onu da bi zahmet çıkarır mısın?” dedi. Offlaya pufflaya, “Kendi evinde makine yok mu adam?” diyerek aldım pantolonunu attım makineye. Çamaşırlar bitti bir güzel astım sonra uyumak için tam yatağa gidiyordum ki, sevgili kişisini şeytan mı dürttü ne oldu artık, “PuCCa sen parayı çıkardın değil mi kotun cebinden?” dedi. İşte o an yutkundum, derin nefes aldım, çıkardım mı a
Rüyamda, sevgiliyle banka soyuyoruz, polisler böyle peşimizde. Ben ama nasıl mutluyum, koşarken alacağım ayakkabıları hayal ediyorum. Sonra paraları kuyu gibi bir yere düşürüyorum. Ardından adam beni öldürmek için kovalamaya başlıyor. “Dur, sen sevgilimsin ne yapıyorsun?” falan diyorum ama dinlemiyor resmen silahla peşimde herif. Öyle bir nefes nefese uyandım ki, dedim “Yok bu böyle olmayacak.” O kurutmaya koyduğum paraları aldım, üst üste koydum, sevgilinin uyuduğu yerin yanındaki komidinin üzerine bıraktım. Sonra da masaya bir bardak su döktüm. Böylece sabah uyandığında kendisi dökmüş sansın, kendi haline yansın diye. Bardağı bıraktım, tam yatağa doğru gidiyordum ki, korku filmi gibi bir çift gözün yatağın içinde beni izlediğini gördüm. “Pucca, neden suyu döktün oraya manyak mısın?” dedi. Şimdi burada iki yolum var, ya uyurgezer olduğuma onu inandıracağım ya da şirinlik yapacağım. Uyurgezer olduğumu yemeyecek gibi duruyor, bari beni psikopat sanmasın diye, oturdum anlattım gerçeği.
Önce kalbine iner gibi oldu 1-2 dakika nefes alamadı sanki. Sonra gözlerimi monçiçi gibi açıp, “Özür dilerim, gerçekten bilmeden yaptım” deyince yumuşadı, biraz da uyku sersemliğinin etkisiyle “Bir dahakine çamaşırları ben yıkayayım” diyerek döndü uyudu.
“Yine dört ayağının üzerine düştün PuCCa sultan” dedim kendime, bu durum işime geldi gibi. Yemeği yaktığım için yemekleri yapmayı da o üstlenmişti, perde takarken düşerim diye o görev de onun oldu, bulaşık yıkarken çok konuşuyorum diye onu da “Lanet olsun” diyerek aldı. Sıra ütüye geldi, bakalım onu sevgiliye nasıl devredebilirim?
9.09.2011
Ev diye gel kalbime çöreklen bebişim

6.09.2011
Geçen gün evde ne giydiğini biliyorum!

23.08.2011
Sevgilimin eski sevgililerini öldürsem, dünya o zaman yaşanılabilir hale gelir

10.06.2011
PuCCa ile 24 saat
Geçen gün derginin birinde ünlü bir mankenin hafta sonunu saat saat nasıl geçirdiğini yazmışlar. Hatunun yaptıklarını okudum, tövbeler olsun anacım benim hafta sonuma bak bir de diyerek utandım kendimden.
Sabah 8:00- O, güzel bir günü kaçırmamak için erkenden uyanmayı tercih ederken; ben rüyamda İspanyol erkeklerine krem şanti sürme başkanlığına seçildiğimi görüyorum…
8:30- O, Güne zinde başlamak adına kuvvetli bir kahvaltı için bla bla mekanını tercih ederken; ben hala yastığıma salyamı bırakarak uyuyorum…

9:30- O, kahvaltıdan sonra harika bir sporun iyi gideceğini düşünüp kardio mardiyo hak getire patır patır koşturuyor. Ben ise hala uyuyorum, o sırada durumuma hareket getiren tek şey çişimin gelmesi. Uykudan uyanma ile uyanmama arasında kalıp, “Allaam eğer çişimi geçirirsen kalkınca üç kurban keseceğim, lütfen beni uykumdan uyandırma” diye mırıl mırıl duamı edip çişimi psikolojik olarak erteleyerek bunu ulvi güçlere bağlıyorum.
13.00- O, sporunu bitirmiş, bir güzel duşunu da almış, hatta evine geri dönüp, süslenmiş öğle yemeği için Nişantaşı’nda karşılığında 2 ayakkabı alabileceğim bir mekanın yolunu tutmuş. Ben ise kardeşimin açtığı televizyonun sesine uyanmışım. Bas bas bağırıyorum, gözlerim şiş ağzım burnum kaymış, saçlarım Ayşe Özgün tadında, “Burada insan yatıyor bee insan, düşüncesiz pislik! Kapa onu atarım valla camdan haa!” diye kızcağızdan bütün bastıran çişimin öfkesini alıyorum…
14.00- O, hafif salatasını yiyerek, arkadaşlarıyla birlikte pıt pıt butikleri gezmek için yol alırken, ben yatağın üzerinde popişimi kaşıya kaşıya “bugün ne yapsam yaa” diye düşünüyorum. Sonra klozetin üzerinde tavanı, yerdeki mermerlerin şekillerini inceliyorum, bir tanesini acayip bir şekilde Orhan Gencebay’a benzetiyorum. Sonra banyo yapmam gerektiğini düşünüyorum, yemek mi yesem banyo mu yapsam diye çok zor bir karar vermem gerektiğini fark ediyorum. O, kendisine alacağı ayakkabının rengine kara verirken, ben banyodan vazgeçip aynada yüzümü yıkıyorum.
16.00- O, arkadaşlarıyla alışverişten yorulup güzel bir film izlemeye karar veriyor. Ben ise kardeşime yalvararak kendime kahve yaptırıyorum. “Eğer kahveyi sen yaparsan valla billa ben de yemek yaparım, ne olursun kahve istiyorum sadece” diyerek. Yaa zaten şu kıza kahve diye yalvardığım enerjiyi kendim yapmak için kullansam daha az yorulurum. 25 dakika sadece yalvarmayla geçiriyorum, sanki portakallı hindi dolması istiyoruz, alt tarafı sıcak suyun içine atılmış bir kaşık kahve yahu.
18:00- O, filmden çıkıyor arkadaşlarıyla resim sergisine doğru yol alıyor. Yolda yemek yiyecekleri bir yer görüp acıktıklarını hissediyorlar oraya oturuyorlar. Ben ise, dikkatini çekti mi bilmiyorum hala yemek yemedim. Buna rağmen bir bacağımı kes, onun kilosu kadar var ya da yok. Bilgisayarımı açıyorum, Twitter’a bakıyorum, Facebook’ta eski sevgililerimi, onların yenilerini kurcalıyorum. Arkadaşlarımın kekomançi iletileri ile dalga geçiyorum, bir yandan da kardeşimle kavga ediyorum. Kızcağız yemek yiyelim diye ağlıyor, ben ise “yaparsan yeriz gözümm” modunda takılıyorum. Sonra dışardan yemek söylüyoruz…
21:00- O, artık yorulup evine dönüyor, sonrası güzel bir duş, hafif meyveler bla bla... Ben ise saate bakıyorum “aaa akşam olmuş yahu, bu saatten sonra ne yapılır ki? Bari dvd izleyelim napalım” diyerek üzerimden pijamalarımı bile çıkarmadan o koltuğun üzerinde sızana kadar bekliyorum…
Bir Pazar günüm de böyle yok olup gidiyor yani…
25.04.2011
Sevgilinin burcunu söyle, nasıl terk edileceğini söyleyeyim
Koç:
Koç burcu erkeğinin daima kafası karışıktır. Ne istediğini bilmeyen koç burçları, bu gün sizi ister yarın pişman olur, yarın yine ister ama haftaya yine pişman olur. Koç burçları garantici oldukları için ilişkiye başlamadan önce “Heyy kadınım ben ilişki kafası yaşayan bir erkek değilim” telkininde bulunur. Terk ederken size rahatlıkla “Ben söylemiştim baştan” diyebilir. Siz bu burçla kavga etmek isteseniz de beceremezsiniz. Öyle kayıtsız kalır ki, siz sinir krizi geçirirken size “Ama ben böyleyim” diye, soğuk karşılık vermesi mümkündür.
Boğa
Boğa burcu erkeğini 100 metreden tanımanız mümkündür. İlişkiye başlarken siz tamamen Afrodit’sinizdir. Size tapma derecesinde âşıkmış gibi davranır. Duyguları o kadar hızlı hareket eder ki, size âşık olan adam kısa bir süre sonra bir bakmışsınız Ares oluvermiş. Sizden beklentileri yüksektir. Sizin de onu şımartmanızı ve ona tapmanızı ister. Siz ona tapsanız bile muhakkak bir hata görecektir. Lakin boğa burcu erkekleri ayrılma özürlüdür, bunun yerine yaşamı size zindan ederek sizi kaçırmanın yollarını bulacaktır.
İkizler
İkizler burcu değişkendir klişesini bir kenara bırakalım, bu burçla bir ilişki yaşamak harikuladedir, sizi sever ama size olan sevgisini nefretiyle göstermekten haz alır. Sizi oyuncağıymışçasına kullanır, bir süre sonra bu oyuncaktan sıkılınca başka bir oyuncağa geçmesi olağandır. Sizden ayrılmak istemez, istemediği gibi birçok ilişkiye de açık davranır. O sizi tüketmeden, ayrılık sinyali aldığınızda arkanıza bakmadan kaçmanız gerekir.

Yengeç
Garantici yengeçler “sorun sende değil bende” kafası yaşarlar. Bütün klişeleri bu duygusal burçta görmeniz mümkündür. Seni istemiyorum, ama hayatımda varlığını istiyorum. Hiçbir zaman tam olarak sizi terk etmez. Yalnızlık korkusu bu burçta daha yoğundur, kendine yeni birini bulana dek sizi gel-gitlerinde boğar. Yeni bir ilişkiye başladığı anda adamdan ne ses gelir ne soluk.
Aslan
Aslan burçları hep imkânsızı ister, kolay gördükleri şeylerle uğraşmazlar. Sizi terk ederken alaycı ve arkadaşça görünürler. Sizi teselli etmek bir kenara dursun ilişkide ki bütün suçun sizde olduğuna, ilişkinin bitme sebebinin tamamen sizin yüzünüzden olduğuna sizi bile inandırırlar. Siz harikulade bir ilişkiniz olduğunu zannederken bir bakmışsınız adam ardı ardına suçlamalarda bulunmuş, elbette siz hatayı kendinizde aramaya başlarken, aslan yeni avının peşine çoktan düşmüştür.
Başak
Başak burcu mükemmeli arayan burçtur. Siz ne kadar ben doğruyum deseniz de adam kafasına ayrılığı koymuşsa siz yanlış kadınsınızdır. Sizi terk ederken hafızası resetlenir. Umursamaz, alaycıdır ve asla yalnız kalmadığı sürece size açık kapı bırakmaz. Taktik nedir bilmez bu burç, o an ayrılmak mı istedi canı “olmuyor bitti-git” diye haykırır. O an sizi mi istedi canı “gel özledim” diye yaklaşır. Bu burçtan ince düşünce en azından bir ayrılık konuşması beklemeyin.
Terazi
Terazi burçları tamamen despottur. Eğer onu uyum sağlamaz onun kuralları ile hareket etmezseniz sizden çok kolay vazgeçebilir. Gerçekçi bir burç olduğu için ilişki boyunca görmezden geldiği hatalarınızı ayrılık günü yüzünüze vurmaktan çekinmez. Eğer terazi bir ilişkiyi bitirecekse, sebep her ne olursa olsun canınızın yanmasını derin bir aşk acısı çekmenizi sağlayacaktır.
Akrep
Eğer bir akreple ilişkiniz var ve size soğuk davranmaya başlamışsa aman dikkat! Ayrılık günü gelip çatmıştır. Akrep burcu ayrılmadan önce sizi ayrılığa hazırlar. Artık yanınızda kahkaha atmaz, depresif hallere bürünür, soğuk ve kararlıdır. Geçmişle yaşamayacağını size anlatmadan sizi terk etmek istemez. Çünkü en tahammül edemeyeceği şey, geçmişten bir kadının gelecekte hortlayıp karşısına çıkmasıdır. Bunun için bütün koşulları sağlar ve sizi ondan sonra terk eder.
Yay
Yay burcu gaddardır, ayrılırken sanki sevgilisini değil kanlı bıçaklı düşmanını yok ediyormuşçasına iştahla cümleler kurar. Sizin zavallı olduğunuza sizi inandırır. Yayın kuralları, yayın yaşamı, yayın ilişkisi bu ilişkiyi tek başına sırtlanmış gibi davranması çok normaldir. Sizi terk ederken yeniden onu arzulayacağınıza çok emindir, bu yüzden sizi üzmekten, size hakaret etmekten çekinmez.
Oğlak
Oğlak burcu daha evcimen daha yumuşak bir burçtur. Ayrılırken vicdan azabı çeker, bu suçluluk duygusu ile zannedersiniz ki sizi terk etmiyor sizinle yeniden sevişiyor. Sakın aldanmayın yalnızca kendini aklamaya çalışıyor. Oğlak burcu aşka fazlasıyla inanan ama çok çabuk aşık olduğunu zanneden bir burçtur. Sizi terk ediyorsa tek sebebi size aşık olmadığını anlamış olmasıdır.
Kova
Enfestir kova burcunun terk etmesi, hatta ilişki sürecinden daha keyif alırsınız. Eğer bir kova ile ilişkiniz varsa siz onu terk etmeyin, bırakın başrol onun olsun. Bir tiyatro sahnesinde gibi hissedeceksiniz kendinizi. Sizi terk ederken “Seni ölene dek seveceğim ama gitmem lazım” gibi beylik laflar edecektir. Size hala aşık bir adamın acı çekerek gidişini izlemekten çekinmeyin. Bütün klişeleri alt üst eder kova burcu erkeğinin terk edişi.
Balık
Balık burçları ilişkiye başladığı gibi ayrılır. Neden ayrıldığını bilmez, ne kendini suçlar ne sizi. Hatta sizi arayıp ayrılık konuşması bile yapmaya tenezzül etmez. Onun için bitmiştir, ve inanır ki bir ilişki biterse bir dostluk başlar. Fakat bunu sizinle paylaşmaz, bilinçli olduğundan değil, sizin de onun gibi düşündüğünüzü zanneder. Size neden ve sebepler sunamaz, işyerinden çıkıp kepenk kapatır gibi ilişkiyi de kapatır ve hayatına kaldığı yerden devam eder.
Not: Bin kez yazdım ama bir daha yazayım, tamamen salladım hepsini... Gözlemlerim ve tecrübelerimle yola çıktım. Bu arada Balık burçları kökünüz kurusun! Amin.
24.02.2011
Ölüyorum, duymuyorsun.

14.02.2011
Sevgili evren, seni aldattığım için üzgünüm
Hayali sevgili
İşten, eşten, evden yenisini bulmadan ayrılmayacaksın! Ne kadar acımasız olsa da kural bu, paranın parayı çekmesi gibi erkek erkeği çekiyor olmalı. Bir sevgilin varken etrafın yakışıklılarla dolup taşıyor. Ne zaman ayrılıyorsun hooppp adamlar aynı anda yok oluyor… Bunu düşünerek atacağım ilk adım, evrene yanlış sinyal vermek olmalı dedim. Şu an bir sevgilim varmış gibi davranıyorum. Arkadaşlar aradığında, “aşkitomlan film izleyeceğiz bebişim yaa gelemem” falan diyorum.

Oysa evde oturup “öyle bir geçer zaman” dizisini izleyerek, o uzun bacaklı yosma Caroline’a küfürleri yağdırıyorum! Arada bir kavga etmişiz gibi davranıp içiyorum falan, sorunları olan bir ilişkiden kaçmaya çalışan bir kız havası yaratıyorum. Yeni tanıştığım her adama bunu öyle bir yansıtıyorum ki söylediğim yalana ben inanıyorum, bi süre sonra flört ederken vicdan azabı çekiyorum. Yalnız bu hayali sevgili olayının kötü bir yanı var ki, bir süre sonra bu işi şizofrenliğe döndürebilirim. Yani aslında bu iyi bir şey tabii ben bile inandıysam bu olaya, evren gani gani inanır. Burada ki amacım sevgili varmış gibi davranırken bir yandan evrenin bana kısmet yollaması, hadi onu yapmadı diyelim sevgilimin aslında olmadığını görünce kafası karışıp “anaaa bu kızın manitası vardı yahuu” diyerek bana tez elden bir tane ilik yollaması.
İç çamaşırı çekmecesi
Bir gün seks yaparım umuduyla alıp, çekmecenin en güzel köşesine koyduğum bütün çamaşırları giydim. Öyle bir olay gerçekten var çünkü onlar saklandıkça giyemiyorsun, küflenecek yahu köşede kala kala garibanlar. Tabii kotun altına giydiğim fırfırlı tangalar gün boyu beni rahatsız etti, zırt pırt tuvalete gidip onu parçalamak isteğiyle yanıp tutuştum ama yapacak bir şey yok! Birkaç tane de kendime o biçim garip çamaşırlardan aldım. Ama en önemlisi jartiyer denilen şeyin bende seksi durmadığını fark ettim. Hatta öyle ki insanı sevişmekten, kadından hatta dünyaya geliş amacından bile soğutabilirmiş. Kalın bacaklıysam suçum ne yani, o jartiyerin çorap kısmı öyle bir sıkıyor ki portişikkk diye bir kütle yağ popoma doğru yayılıyor. Çok çok kötü bir görüntüydü, sanırım son ilişkimde var olan sorunumuzu da bu sayede anlamış oldum…
Evlenmek istemiyorum.
Bir şeyi çok istediğimiz zaman olur geyiğinin olmayacağını taa bebe belikken öğrenmiştim. Sen vazgeçtiğin an oluyor olaylar. İstediğin sırada sadece acı çekiyorsun, umut denilen şey insanı mutlu etmiyor maalesef. O yüzden artık evlenmekten vazgeçmiş gibi davranıyorum. Evli arkadaşlarımı görünce “Yaa bu yaşta ne evliliği çıldırdın mı?” diye ağzımı yaya yaya konuşuyorum. Topalak çocukları gördüğümde sevmiyorum yanaklarını sıkıp “ayy çocuk yapasım var” diye çıldırmıyorum. Aksine “hayatta en son istediğim şey çocuk” diyip duruyorum. Planlarıma göre seneye bugünlerde hamile kalmış olmam lazım!
Büyük konuşmak
Atalarımızdan öğrendiğim en acı deneyim, büyük konuşmamak gerektiğidir sanırım. Iyy, mıyyy diye ne dediysem başıma gelip duruyor çünkü. Üniversite birinci sınıfta “O şaşı göbekli malın bile sevgilisi var, ıykkk bir milyon gönlüm olsa birini vermem” dedikten 1 ay sonra çocuğa sırılsıklam aşık olup, 4 sene ilişkide kalıp, bir sene nişanlı kalmamla bu durumu teyit ettim arkadaşlar! Büyük konuşma olayı gerçekten var. O yüzden konuşacağım şeyleri tek tek seçiyorum artık. Misal, “Engin Altan Düzyatan mı ıssız bir adaya düşsek, muzlara sarılırım adamla olmam” Oysa içimden geçenler, ıssız ada, Hindistan cevizi aromalı kremler, hamak mamak mavi göl filmi nınınınınının!!!!!!!. Sonra “Murat Boz yani gelse yalvarsa ağlasa gene de suratına dönüp bakmam” “Ayyy hem zengin, hem yakışıklı, hem çıtır, hem dürüst, hem akıllı, hem sadık, hem komik bir adamla birlikte olmak mı, Allah yazdıysa bozsun hayattaaaaa imkansız yani” Diğerlerinden olmasa bile bu olaydan acayip umutluyum kesin bir şeyler olacak, yüzde yüz çalışıyor yani bu durum!
Geriye dönüp bakmamak
Benim şöyle bir huyum var, sevgililerimi unutamıyorum. Aradan kaç sene geçmiş olsa da onlar bana ait olmalılar. Yani hayatlarına kimse girmemeli, hala ilk günkü gibi bana aşık kalmalılar. Ne zaman arasam onları bulmalıyım. Kıyafetlerim gibi olmalılar yani, giymiyorsam dolapta kalmalılar. Elbet bir gün giyerim umuduyla saklamalıyım. Bu tabii yoruyor insanı doğal olarak. Geçmiş defterlerim hiçbir zaman kapanmıyor. Hala lisede çıktığım çocuğa bile hesap sorabiliyorum. Öyle bir manyağım yani, adamlar benden sonra evlendi diye kıyametleri kopartıyorum, düğünlerini basmayı kendimde hak gibi görüyorum!
Geçmişi düşünmek geleceğe odaklandırmıyor olabilir dedim kendimi. Ve o kadar iç içeyim ki geçmişimle her ayrıntıyı bir şeylere bağlamak zorunda hissediyorum kendimi. O sebeple yeni hiçbir şey dikkatimi çekmiyor içerisinde yaşanmış bir anımı bulamazsam… O sebeple özel şeyleri sakladığım kutumu atmakla başladım işe. Bana yazılan bütün mektupları, hediyeleri tabii pahalı olmayanları bir çırpıda attım. Öyle bir manyakmışım ki cep telefonu yeni çıktığında sevgilimin bana yolladığı sms leri kâğıda yazmışım. Eski defterleri kapatarak yenisine hazır ve nazır bir şekilde beklemedeyim.